"Hayır, bu. Kalbini dinle. Kalbinin kara olduğunu sanıyorsun. Başından geçenlerin hepsini bilmiyorum ama geçmişinin seni düşmanlık ve nefretle doldurduğunu anlayacak kadarını biliyorun. Fakat hâlâ gülüyorsun. Hâlâ seviyorsun, önemsediğin insanları koruyorsun. Sen düşündüğün kişi değilsin. Daha iyisin, daha 𝑓𝑎𝑧𝑙𝑎𝑠𝚤𝑠𝚤𝑛." Güçlü, dipsiz bakışlarını benimkilerden ayırmadı, burnumdan gözlerime doğru batan bir şeyin tırmandığını hissettim. "Ne düşünürsen düşün, kalbin hâlâ kırmızı ve atıyor." Parmaklarını sıktı. "Onu dinle."
-Tutun onu, yaka paça cehennemin ortasına doğru sürükleyin.
-Sonra başından aşağıya kaynar su azabından dökün.
-"Tat" (bakalım ,deyin). Çünkü sen, sen daha önce dünyada güçlüydün, saygındın.
Öncelikle yazardan bahsetmek istiyorum. Malum kitap siyasi bir konu üzerine yazıldığı için yazarı tanımak farz oluyor. Ahsen Batur zamanının Türkiyesin'de dış işleri bakanlığınca birçok ülkede görevlendirilmiş, 1970'ler Türkiyesi'nin Tercüman Gazetesinden sorumlu olmuş, 5-6 dili ana dili gibi bilen, çevrilmesi zor olan kitapları
Kitaba sadece 50 sayfa kadar dayanabildim. Kişisel gelişim kitaplarından nefret etsem de bir şans vermek istedim. Ancak daha kitabın başından aynı masalı anlatan biri daha diyerek üzüldüm. bu kitaba tam olarak kişisel gelişim kitabı demek bile yanlış olur size hayata bu pencereden bakın diyerek daha önce hiç sevmediğiniz o pencereyi size sevdirmeye çalışıyor. Ne yazık ki benim hayat felsefem de ne bir pencere ne de bir çerçeve var uzanabildiğine sonsuza inanlar için eziyet dolu bir 84 sayfa gerçekten ben bitirecek kadar dayanamadım ama bu türü sevenler için güzel bir kitap olabilir. Ayrıca kitapta ki rasyonaliteden uzak bakış açısı özellikle psikoloji okurlarını aşırı derece de rahatsız edebilir. Ancak motivasyonu "Hadi koçum sen yaparsın!" gibi kelimeler olarak düşünecek olursanız güzel bir kitap olduğunu düşünebilirsiniz
Puanım:5/5 ⭐⭐⭐⭐⭐
Kitabın başından sonuna kadar 'ne oluyoruz' dedim ya, 'ne oluyoruz' dedim. Dün beni derinden sarsan ve etkileyen üçüncü kitabı bitirdim. Öyle güzeldi ki nasıl tarif edilir bilmiyorum. Hani bir şeye çok hayran kalırsınız ve anlatmaya çalıştıkça elinize yüzünüze bulaşır ya tam da öyle. Şöyle söyleyeyim beni daha iyi anlayın; bir gün hafıza kaybı yaşasam tekrar okuyacağım kitaplardan biri olurdu, bir ömürlük gün. Şimdi daha iyi anlaşıldığımı düşünüyorum. Haluk... sen bize nasıl bir şok yaşattın öyle ya!!! Kitabın başları çok güzeldi, çok güzel bir aşk kitabı okuyorduk ama bir anda sonlarına doğru balyoz yedik kafamıza. Ne olduğunu anlayamadan bir şoka sürüklendim resmen. Konusu şöyle ki; Haluk adında bir karakterimiz var, Ankara'da ailesi ile yaşıyor ve her şey sıradan ilerlerken birdenbire ailesi dağılıveriyor ve kendini İstanbul'da buluyor. İstanbul'da dedesi ile yaşarken dedesini de kaybeden Haluk tek yaşamaya başlıyor. Dedesinden yüklüce bir miras kalınca bu parayla ülkeyi gezmeye başlıyor. Bununla yetinmeyip kendini yurtdışında buluyor. Venedik de bir kafede otururken Bilge'nin sesini duyuyor ve etkileniyor. Zaten olayda bundan sonra başlıyor. Asla kelimelere dökemeyeceğim kadar güzel bir kitaptı. Lütfen alıp okuyun, lütfeeeen. Asla pişman olmayacağınız bir eser. Sağlık ve kitapla kalın.
Bir Ömürlük GünMehmet Pekmezci · Ayzıt Yayınları · 201946 okunma
Şiir yazmak zor zanaat.Tüm duyguların, aşkların,terk edilişlerin, sevip de sevilmeyişlerin,hüznün,kavgan,hırsın hepsi ortaya dökülüyor.Ben bunu yaşamadım aslında, öylesine yazdım, ya da bir arkadaşın başına geldi de oradan biliyorum deme şansı yok şairin.O yüzden cesaret de istiyor. Zor bir de şundan dolayı, sen yanmışsın, kavrulmuşsun, kalemine