Kibir ve üstünlük duygusuna yenik düşen âlimler devlet başkanlarıyla ilişkilerinde de bir aldanış içindedirler. Devlet başkanlarının yanlarına gider, sıcak ilişki kurmaya çalışır, onları övüp dururlar. Sorulduğunda da "Maksadım Müslümanlara faydalı olmak, devlet başkanından gelebilecek zarardan onları korumak," derler. Burada da kendilerini kandırmaktadırlar. Eğer maksatları bu olmuş olsaydı bu işi başka bir âlimin yapmasından mutlu olurlardı. Oysa devlet başkanının yanında bir Müslüman için aracılık eden bir âlim gördüklerinde kıskanırlar. Bazen devlet başkanlarından maddi çıkar da sağlarlar. Bunun haram olabileceği akıllarına geldiğinde şeytan devreye girer: "Bu, Müslümanların/kamu yararına, belli bir sahibi olmayan paradır. Sen de Müslümanların dinî öncüsü (imam) ve bilginisin, dinin dirliği senden sorulur," diye onları ikna eder. Burada üç yanıltmaca var: Birincisi, ilgili paranın sahipsiz olması; ikincisi, ilgili paranın Müslümanların yararına tahsis edilmiş olması; üçüncüsü, ilgili âlimin Müslümanların dinî öncüsü olması. Oysa Müslümanların dinî öncüsü olmak, ancak peygamberler, sahabeler ve bu ümmetin erdemli âlimleri gibi dünyalık çıkarlardan uzak duranların hakkıdır.