İbni Tahir nehri aştı. Karşıya geçince de kaleden ayrılırken elbiselerini sakladığı yeri kolayca buldu. Hemen üzerini değiştirip vadiye doğru yöneldi. Kendisine eşlik eden birliktekiler gözden kayboluncaya dek arkasından baktılar. Sonra da komutanları Rey’e dönme talimatı verdi. Vadi girişinde bulunan kuledeki muhafız onu tanıyıp geçmesine müsaade
Yalnızlık...
Yalnızlık temel gerçekliktir; toplum tesadüfidir. Ve insan yalnız başına yaşamayı başarmadığı sürece, yalnızlığı bütün derinliği içinde tanımadığı sürece, kendini bilemez. Toplumda olan biten her şey yalnızca dışsaldır: Sen değilsin, yalnızca başkaları ile ilişkin. Sen bilinmedik kalırsın. Sen dışarıdan anlaşılamazsın. Ama biz başkaları ile yaşarız. Bu yüzden, kendini bilmek tamamen unutulmuştur. Kendin hakkında bir şeyler bilirsin, ama dolaylı olarak... Sana başkaları tarafından söylenir. Sana seni başkalarının söylemesi tuhaftır, saçmadır. Ne kimlik taşırsan taşı, bu sana başkaları tarafından verilir; gerçek değildir, yalnızca etikettir. Sana bir isim verilmiştir. O isim bir etiket olarak verilmiştir, çünkü toplumun isimsiz biri ile ilişki kurması zor olacaktır. Yalnızca isim verilmez, kendinin sandığın imge de toplum tarafından verilir: İyi olduğun, kötü olduğun, güzel olduğun, zeki olduğun, ahlaklı olduğun, bir aziz olduğun ya da her neyse. İmge, biçim de toplum tarafından verilir ve sen ne olduğunu bilmezsin. Ne ismin herhangi bir şeyi açıklar, ne de toplumun sana verdiği biçim. Kendin için bilinmedik olarak kalırsın.
Reklam
Sosyal Zekâ Nedir?
On iki yaşındaki üç çocuk, beden eğitimi dersi için futbol sahasına doğru ilerlemektedir. Arkadan yürüyen iki atletik vücutlu oğlan, biraz tombulca olan üçüncüyle dalga geçer. "Demek sen futbol oynamayı deneyeceksin, ha?" der biri, alaycı bir ifadeyle. Ortaokul öğrencilerinin sosyal kuralları gereği, kolaylıkla kavgaya dönüşebilecek bir durumdur bu. Tombul çocuk sanki kendisini bekleyen yüzleşme için metanetini toplamak istiyormuş gibi, bir an gözlerini kapatıp derin bir nefes alır. Sonra yanındaki iki çocuğa dönerek, sakin bir sesle, "Evet, deneyeceğim, ama iyi oynayamıyorum," diye yanıtlar. Biraz durakladıktan sonra, "Fakat resimde çok iyiyimdir; bana herhangi bir şey gösterirsen mükemmel bir resmini yaparım…" diye ekler. Sonra, kendisini taciz eden çocuğa dönerek, "Sana gelince… gerçekten harika futbol oynuyorsun! Ben de günün birinde senin kadar iyi oynamak isterim ama şimdilik yapamıyorum işte. Belki denemeyi sürdürürsem biraz daha iyi oynayabilirim," der. Bunun üzerine, küçümseyici tavrı artık tamamen değişmiş olan birinci çocuk, dostane bir ses tonuyla, "Canım o kadar da kötü değilsin. Belki sana birkaç şey gösterebilirim," diye karşılık verir. Bu kısa etkileşim, sosyal zekânın fiiliyatta nasıl işlediğini gösteren mükemmel bir örnektir. Kolaylıkla kavgaya yol açabilecek bir durum, artık dostluğa dönüşebilir. Tombul ressam, yalnızca ortaokulun çalkantılı sosyal akıntıları içinde değil, çok daha incelikli bir mücadelede, iki çocuğun beyinleri arasındaki gözle görülmeyen çekişmede de altta kalmamıştır.
303 öğeden 411 ile 303 arasındakiler gösteriliyor.