On iki yaşındaki üç çocuk, beden eğitimi dersi için futbol sahasına doğru ilerlemektedir. Arkadan yürüyen iki atletik vücutlu oğlan, biraz tombulca olan üçüncüyle dalga geçer.
"Demek sen futbol oynamayı deneyeceksin, ha?" der biri, alaycı bir ifadeyle.
Ortaokul öğrencilerinin sosyal kuralları gereği, kolaylıkla kavgaya dönüşebilecek bir durumdur bu.
Tombul çocuk sanki kendisini bekleyen yüzleşme için metanetini toplamak istiyormuş gibi, bir an gözlerini kapatıp derin bir nefes alır. Sonra yanındaki iki çocuğa dönerek, sakin bir sesle, "Evet, deneyeceğim, ama iyi oynayamıyorum," diye yanıtlar. Biraz durakladıktan sonra, "Fakat resimde çok iyiyimdir; bana herhangi bir şey gösterirsen mükemmel bir resmini yaparım…" diye ekler.
Sonra, kendisini taciz eden çocuğa dönerek, "Sana gelince… gerçekten harika futbol oynuyorsun! Ben de günün birinde senin
kadar iyi oynamak isterim ama şimdilik yapamıyorum işte. Belki denemeyi sürdürürsem biraz daha iyi oynayabilirim," der.
Bunun üzerine, küçümseyici tavrı artık tamamen değişmiş olan birinci çocuk, dostane bir ses tonuyla, "Canım o kadar da kötü değilsin. Belki sana birkaç şey gösterebilirim," diye karşılık verir.
Bu kısa etkileşim, sosyal zekânın fiiliyatta nasıl işlediğini gösteren mükemmel bir örnektir. Kolaylıkla kavgaya yol açabilecek bir durum, artık dostluğa dönüşebilir. Tombul ressam, yalnızca ortaokulun çalkantılı sosyal akıntıları içinde değil, çok daha incelikli bir mücadelede, iki çocuğun beyinleri arasındaki gözle görülmeyen çekişmede de altta kalmamıştır.