Dün abdest almış kütüphaneye doğru giderken bir de ne göreyim Mustafa hocam. Hızlı adımlarla yaklaşıp ona yetiştim, arkadaşımın onunla görüşmek istediğini ve müsait oluşunu sordum. Saatine bak dedi. Dedim saat 3. Yarım saate çıkarım dedi. Sonra hemen arkadaşımı haber edip o gelince yanına geçtik.
Hocamızın adetidir, yanına gelen herkese yeni çıkan kitabını imzalayıp verir. İsmimi bilmez bilmesini umursarım lâkin ismimiz de mâsivadır. Geçicidir.
Arkadaşıma imzaladıktan sonra bana döndü. Sen almamış mıydın zaten dedi. O an bunun üzerine düşünmedim ama sonra düşününce ne kadar mühim olduğunu gördüm.
Boş laflar konuşup başını ağrıtmak istemiyorum çünkü ben kendimin farkındayım. Kendimden Allahtan başka kime dert yanayım?
Konuşmak için konuşmaktan nefret ederim hele ki vaktine böyle riayet eden kimselerin huzurunda. Ağzından sayılı sözler çıkar çünkü. Kılleti kelâmı yaşıyor çünkü. Biz yolda bile değiliz. Ama onlar çok farklılar..
Şeriatla tarikatın farkı şudur. Nureddin hocam belki kitapta haset olabilir demişti kendisinin de birçok kitabı vardır. Onları sever.
Mustafa hocamız tüm kitaplarını kütüphaneye bağışladı ve Süleyman hocamız da öyle. Mekan mühim değil sadece ilmin seviyesi mühim.
Ha iki hocamız da tarikatlarından hiçbir renk vermediler vermezler de. Nureddin hocam da aynı şekilde nötrdür. Bu çok mühimdir fakat biz onların mertebesinde olmadığımız için bir yola rabıt olmak zorundayız. Ah daha ne kadar yolum var benim ölmeden ölmek ne zor..