Neden benim gibi yapmayı ögrenmiyorsun?" "Sen ne yapıyorsun ki?" "Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum..."
Sayfa 49 - Can yayınlarıKitabı okuyor
Biraz uzun ama çok komik
(...) "Dur, kıpırdatma. Allah aşkına nasıl yaptın bunu!" Ayağa kalktı, hızla banyoya gitti, birkaç saniye ardından elinde sargı bezi ve birkaç şeyle döndüğünde acıdan elimin titreyişi iki katına çıkmıştı. "Tamam, tamam, dur... Sakin ol..." Sinirlerim öyle bozulmuştu ki gözümden birkaç damla yaş akıp elime damladı "Heh, bir de ağla. Aferin." Söylene söylene elimi sargı beziyle satarken onun da ellerinin titrediğini fark ettim. Başımı kaldırdım, burnumu çeke çeke, ağlaya ağlaya konuştum. "Senin neden ellerin titriyor!" "Ben de bilmiyorum. Kendi elimi kessem bu kadar kötü olmazdım." Titreyen elleriyle titreyen elimi sardıktan sonra endişeyle yüzüme baktı. "Anlaşıldı. Seni asla mutfağa sokmayacağız sulu göz." Gözyaşlarımın arasından gülerek ona sarmak için öne atıldım, tam o an ona sarılmak için dizimi yere dayadığımda lanet olası dizim lanet olası cam parçalarının üzerine geldi! Orada olduklarını tamamen unutmuştum, küçük bir çığlık koyverdim. "Ah! Bacağım!" İzmir! Ne yapıyorsun sen!" "AH!" (...) "Kafayı yiyeceğim şimdi! Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun!"(...)
Sayfa 228 - Indigo yayın eviKitabı yarım bıraktı
Reklam
Oyunlarla Yaşayanlar'dan:
"Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen niye geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hâli ne olacak diye hayatı kendi- mize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz."
Hayatımızda mutsuz ve karamsar olduğumuz birçok ana şahit oluyorduk. Mesela sen, şu an nerede, ne yapıyorsun acaba… İşini kaybedenler, sevgilisinden ayrılanlar, yakınlarını son yolculuğuna uğurlayanlar, sağlık problemleriyle mücadele edenler, çok kötü şartlarda doğup büyüyenler… Adalet arıyorsak bu dünya bize göre değildi. Mutsuzluktan kaçmak da mutluluğa ulaşan bir yol değildi. Mutlu olabilmek için mutsuzluğu da yaşayıp gerçeklerimizi ve değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabullenmemiz gerekiyordu. Yoksa bu iki kavram arasındaki farkı nasıl bilebilirdik ki? Hayatı baktığımız gibi görüyorduk. Düşündüğümüz gibi… Ancak düşüncelerimizi değiştirebildiğimizde, farklı bir ruh haline sahip olabilirdik. Dolayısıyla yaşadığımız hayatı da değiştirebilirdik. Aslında ruhumuz kendi kendini iyileştirebilmek için ne yapması gerektiğini biliyordu. Asıl sorun beynimizi susturmaktı. Asıl savaş, düşündüklerimiz ile hissettiklerimiz arasındaydı. Büyük buhranın sebebi buydu.
Sayfa 267Kitabı okudu
Bir yerde mola verip konakladıkları anda Meysere bakıyor ki Efendimiz (s.a.v.) hesap kitapla meşgul... Efendimiz (s.a.v.) hesaplarla uğraşırken Meysere merakla, "Ey Muhammed! Ne yapıyorsun?" diye soruyor. Efendimiz (s.a.v.), "Ey Meysere, gel, şahit ol. Ben kervanla yola çıktığım zaman kendi kasamla kervanın kasasını ayırmıştım. Fakat nasıl olduysa kasalar karışmış. Ne yapsam da işin içinden çıkamadım. Sen de şahit ol ki ben kendi kasamı kervanın kasasına dâhil ediyorum. Oradan üzerimde hak kalacağına benim neyim varsa oraya gitsin!” diyor.
Sayfa 74 - Profil KitapKitabı okudu
Komik geldi:)
Sahâbe efendillerimizden birinin çok geçimsiz bir hanımı varmış. Bu durum Medine'de duyulmuş. "Sen neden bu kadar bu derdi çekiyorsun? Bu kadının derdi çekilecek dert değil, boşamalısın." dediklerin- de o sahâbî efendimiz şöyle dermiş: "Ben boşadığım zaman gidip başkasıyla evlenecek. Başkasının başına bela olacak. Ben çekiyorum, bari başkası çekmesin." Gel zaman git zaman o sahâbî hanım vefat etmiş. Kocası kabrinin başına varıp üç kez "Boş ol!" demiş. "Ne yapıyorsun? Öldü gitti, zaten nikâh düştü." dediklerinde ise: "Böyle yapıyorum ki cennette gelip başıma bela olmasın." cevabını vermiş.
Sayfa 27
Reklam
"Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun?" "Sen ne yapıyorsun ki?" "Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına uğramamış oluyorum."
"Siktir, Alayna. Kahrolası bir şekilde seksi görünüyorsun. Sen yaramazlığı da aşmışsın ve günahkarlığa ulaşmışsın." "Niye? Teşekkürler," dedim ve Hudson'a doğru süzülmeye başladım. Bu sırada şehvetli bakışları bir an bile vücudumdan ayrılmıyordu. Yeterince yaklaştığımda, kravatını yakaladım ve onu ileri doğru ittim.
Sayfa 68
Acı çekmek nasıl bir şey biliyor musun? Bunalıma girmek, düşmek ve dibe batmak nasıl hissettiriyor biliyor musun? Tam bir bataklık gibi. Çırpındıkça daha çok içine çekiliyorsun; çünkü çırpınmak sakin kalmadan yapılan bir eylemdir. Sakin kalmazsan bataklık seni en dibe çekiyor. Ama en dibe çekilmen bile seni bitirmeye yetmiyor. Çünkü aslında sadece en dibe ulaştığında anlıyorsun oradan çıkabileceğini. Bataklığın en dibinde ayağın yere basıyor ve ayaklarınla yere basıp oradan güç alıp çıkıyorsun bataklıktan... Ama o an yeni bir gerçekle yüzleşiyorsun. Bataklıktan çıktığın an hiçbir şey bitmiyor, biliyor musun? Şehrin içinde bataklık olmaz ki... Öyle bir yerde batmışsın ki içine çıktıktan sonra evine dönmek için kilometrelerce yürümen, düşmen, kalkman, göllerden geçip yıkanman, dağları aşman gerekiyor... Belki bunların hepsini odanın karanlık bir köşesinde yapıyorsun... Evet. İnsanlar bunu böyle görüyor. Oysa sen o odanın köşesinde ne engebeli yollardan geçiyorsun kimse ama kimse bunu bilmiyor. Odanın içinde tek başına oturmuş tek başına kafayı yiyorsun, kelimenin tam anlamıyla kafayı yiyorsun yahu. Çünkü kafanın içi bambaşka yerlerde, kafanın içi bir bataklıkta çırpınıyor. Sonra başarıyorsun, atlatıyorsun.. Tüm o yolları, dağları, gölleri düşe kalka geçiyorsun ve insanlar "Eee ne var bunda?' diyor, "Bu kadarcık mı yani?" diyor.
Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya
ABD'de astronotlar ay arazisine benzer bir bölgede eğitim yapıyorlar. Bir Kızılderili tepeden ateş yakmış, pelerini ile duman işaretleri yapıyor. Astronotlar merak etmişler. Biri çıkmış reisin yanına, "Sen burada ne yapıyorsun?" diye sormuş. "Yukarıdaki yere mesaj yolluyorum" demiş Kızılderili. "Ne diyorsun onlara?" "Dikkat edin, topraklarınızı almaya gelecekler" diyorum. Eski western filmlerinde biz hep kovboyu tutardık. Kızılderiliye düşmandık. Oysa onların topraklarını işgal eden kovboylardı. Bilmezdik ki.
Sayfa 289 - Kırmızı Kedi Yayınevi
Reklam
Sen ne yapıyorsun ki ? - Kimseden bir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum.
Chloe ellerimi boynuma dolayıp üzerimde hareket etmeye baş ladı. Vücudunu kaldırıp aşağı inerken kalçalarıyla daireler çiziyordu. Klitorisi, avucumun tam köşesine denk gelirken üzerimde tekrar tekrar gidip gelmeye devam etti. Altında, okşanmak için deliriyordum. Havada kokusunu alabiliyor, çıkardığı tüm küçük iniltileri işitebiliyordum.
Bir zamanlar Messina'da, Kola adında bir oğlu olan bir kadın yaşarmış. Kola sabahtan akşama kadar hep denizde dururmuş. Annesi de ona kıyıdan, "Kola! Kola! Karaya çık, ne yapıyorsun? Sen balık değilsin ki!" diye seslenirmiş.
"Neden benim gibi yapmayı ögrenmiyorsun?" "Sen ne yapıyorsun ki?" "Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum..."
Vezir ölümle oynamaktaydı. Ölüm "noktasına" gelmeden önce, Melikşah "babasına" şöyle dedi: — Daha ne kadar yaşayacağını sanıyorsun? Nizam hiç duraksamadan cevap verdi: — Uzun, çok uzun zaman. Sultan öfkeliydi: — Bana karşı küstahlığını geçsek bile, Tanrı'ya karşı da küstahsın! Yüce iradesi belli olduğu halde, nasıl böyle konuşursun? Yaşama da Ölüme de hükmeden O'dur! — Böyle konuştum, çünkü geçen gece bir rüya gördüm. Peygamberimizi gördüm. Ne zaman öleceğimi sordum. İçimi rahatlatan bir cevap aldım. Melikşah sabırsızlandı: — Nasıl bir cevap? — Peygamberimiz bana dedi ki: "Sen, İslam'ın temel direğisin. Çevrene iyilik yapıyorsun, senin varlığın müminler için değerlidir, ölüm vaktini seçme ayrıcalığını sana veriyorum." Ben de dedim ki: "Tanrı korusun, kim böyle bir seçimde bulunabilir ki? Hep daha çoğu istenir ve en uzak tarihi seçmiş olsam bile, o gün yaklaşıyor korkusu ile yaşar ve bir ay ya da yüz yıl sonra olsa bile, o günün öncesinde korkudan tirtir titrerim. Tarihi ben seçmek istemiyorum, istediğim tek şey, Sultan Melikşah'ın ardına kalmamaktır. Onun büyüdüğünü, bana baba dediğini gördüm, onun öldüğünü görmek mutsuzluğunu ve acısını tatmak istemem." Peygamberimiz kabul buyurdular. "Sultandan kırk gün önce öleceksin," dediler. Melikşah bembeyaz kesildi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.