Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya.
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp
Romeo:
Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden
Sen ondan çok daha güzelsin diye.
Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun
RAB'be övgüler sun, ey gönlüm!
Ya RAB Tanrım, ne ulusun!
Görkem ve yücelik kuşanmışsın,
Bir kaftana bürünür gibi ışığa bürünmüşsün.
Gökleri bir çadır gibi geren,
Evini yukarıdaki sular üzerine kuran,
Bulutları kendine savaş arabası yapan,
Rüzgarın kanatları üzerinde gezen,
Rüzgarları kendine haberci,
Yıldırımları hizmetkâr eden
Ah Ingeborg,
Nasılsın?
Sen hep ölümü düşünmek gibisin,
Sen "günü bölen çan sesleri gibi
barışın ve mutluluğun yakasına yapışan
ve olgun tarladaki orakları andıran
o büyük dünya korkusunun çocuğu"sun.
"yazı yazmak: hiçbir maddi karşılık beklemeden, tüm insanlara, yeryüzüne ve tüm evrene latin harfli işaretler, fiskeler fırlatmak.. beyninden, yüreğinden akan o garip billur şeyi beyaz kağıda damıtmak.. ama daktilo, bilgisayar gibi soğuk aletler kullanmadan.. illa ki kurşun kalemle.. ya teksir ya da beyaz dosya kağıdına.. tıpkı okuldaki gibi.. ve ürkmeden ve çekinmeden ve çırılçıplak.. sonra.. sonrası kendiliğinden geliyor zaten.. sen yeter ki alabildiğince beyaz ve kendin olarak ak, o beyaz kağıda.. ve harflerin ve sözcüklerin bedelli kaçak askeri ol.. yaz, yaz, yaz.. sonrası.. geliyor zaten.. mektup olarak, faks olarak, telefon olarak, alkış olarak, öpücük olarak.. sen yeter ki yaz.. hayatın eski ve numunelik bir kardeşi olarak.. boyuna, hayata oyalanma, dayanma metinleri sun.. sen yeter ki yaz.. ne güzelsin bak yazarken, okurken de güzellerdir değil mi.. güzeliz, güzeliz
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
O kâbus günlerin matemi unutulsun
Gülümse de ruhumun gözyaşları kurusun
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
Kollarını aşağı indir dirseklerinin üzerinde dur. İşte böyle.
Yerdeyim kafam yerde kıçım havada. İşte afişe olmak diye buna derim.
Pozisyonumu düşünecek fazla zamanım yok ara Damien u\ elleri giderek daha da hızlı çalışıyor. Bana
doğru eğiliyor bir efe le göğüs ucumu okşarken diğeriyle içime giriyor; içeri dışarı içen dışan. Beni öyle
Rivayet ediliyor ki, Hz. Ömer (r.a.), Resûlüllah'ın huzu- runa geldi. Resûlüllah hurma liflerinden örülmüş bir hasır üzerinde yatıyordu. Hz. Ömer oturup baktı ki, hasır, Resûlül- lah'ın mübarek vücudunda iz bırakmıştır. Bu manzara karşı- sında Hz. Ömer'in gözlerinden yaşlar aktı. Resûlüllah "Seni ağlatan nedir, ey Ömer!" buyurunca, Ömer: "Kisrâ ile Kay- seri ve içinde yüzdükleri zevk ve safâyı hatırladım. Sen Al- lahın habîbi, seçilmiş kulu ve Resülü olduğun halde, hasır üzerinde yatıyorsun, onu hatırladım."
Bunun üzerine Cenâb-ı Peygamber buyurdu: "Ey Ömer! Razı değil misin, onlar için dünya, bizler için de âhiret ol- sun?" Ömer: "Evet, ey Allah'ın Resülü! Râzıyım," deyince buyurdular; "İşte o durum öyledir!"110