Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dini tilki'den öğrenirsen tavuk çalmayı sevap zannedersin.
Sayfa 136Kitabı okudu
Güzel bir kıssa üzerine/ Her şerde bir hayır vardır
Bir velî, ibadet etmek için bir dağda inzivaya çekilmişti. Dağın eteğinde de bir pınar vardı. Bir gün, atlı bir adam oradan geçip pınardan su içti. Fakat, içinde bin altın bulunan heybesini de orada unuttu. O Burada, Erzurumlu İbrahim Hakk Hazretlerinin bu güzel dörtlüğünü mırıldanmamak mümkün değildir: gittikten sonra, ikinci bir atlı geldi ve heybeyi yerde bulunca alıp götürdü. Daha sonra, sırtında odun taşıyan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve biraz dinlenmek için sırt üstü uzandı. Bu sırada, heybesini unutan atlı adam geri döndü. Onu yerde bulamayınca da, fakirden sordu. Fakir görmediğini söyledi. Fakat adam inanmadı ve onun aldığını zannederek kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dağın başından izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek: Allah'm! Neden böyle yaptın? Heybeyi başkası götürmüşken, niçin bu zalimi fakire musallat ettin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklından geçirdi.) Bunun üzerine, gaipten bir ses ona şunları söyledi: "-Sen kendi ibadetinle meşgul ol. AllahuTeâlâ nın âlemdeki tasarruflarnın hikmetlerini bilmek sana düşmez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle heybe sahibinin babasını öldürmüş ve cinayetini gizlemişti. Şimdi, Allah teâlâ, bit vesile halk ederek maktulun oğlunun eliyle kısas gerçekletirdi. Maktul da, heybeyi alanın babasndan bin altn çalmıştı Allah teâlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan oğlundan bu hakkı alıp diğerinin vârisi olan oğluna iâde etti/' Hak erleri hayr eyler- Zannetme ki gayr eyler. Ârif an seyr eyler- Mevlâ görelim neyler- Neylerse güzel eyler." Erzurumlu İbrahim Hakkı
Reklam
Onyedinci Lem'a (Zühre'den gelmiş "Onbeş Nota"dan ibarettir.) بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ Mukaddime Oniki sene evvel inayet-i Rabbaniye ile, marifet-i İlahiyede bir hareket-i fikriye ve bir seyahat-i kalbiye ve bir inkişafat-ı ruhiyede tezahür eden bazı lemaat-ı tevhidiyeyi Arabî olarak Notalar suretinde
Son söz
Herkes bir gün gider. Her kadın bir gün yalnız kalır. Önce anlamazlar, nefes alamıyoruz zannederler. Yani kısacası gidenin arkasından çok ağlarlar. Ama gitmek bir vazgeçiştir. Gitmek aslında 'Seni o kadar da çok sevmiyorum' demektir. Gitmek, 'Teninin kokusunu unuttum bile' demektir. Gitmek, 'Canım senin ki kadar yanmıyor' demektir. Gitmek, 'Seni düşünüyorum ama aslında daha çok kendimi düşünüyorum' demektir. Kadın, önce gidene hak verir ve kendini suçlar. Gitmesinin sebebini kendisinde arar. Ama sonra canı yandıkça, nefessiz kaldıkça anlar. Giden bencildir. Çünkü giden, 'önce ben' demiştir. Kalan üzülmemeyi, acıyla barışık kalmayı öğrenir bir gün. Kalanlar çok şanslıdır aslında. Çünkü gidenler, değer bilmeyenlerdir.
Dini tilki'den öğrenirsen,tavuk çalmayı sevap zannedersin.
Sayfa 136Kitabı okudu
Alın bakalım kıssadan hissenizi..
Bir velî, ibadet etmek için bir dağda inzivaya çekilmişti. Dağın eteğinde de bir pınar vardı. Bir gün, atlı bir adam oradan geçip pınardan su içti. Fakat, içinde bin altın bulunan heybesini de orada unuttu. Ogittikten sonra, ikinci bir atlı geldi ve heybeyi yerde bulunca alıp götürdü. Daha sonra, sırtında odun taşı- yan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve biraz dinlenmek için sırt üstü uzandı. Bu sırada, heybe-sini unutan atlı adam geri döndü. Onu yerde bulama- yınca da, fakirden sordu. Fakir görmediğini söyledi. Fakat adam inanmadı ve onun aldığını zannederek kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dağın başından izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek: "- Allah'ım! Neden böyle yaptın? Heybeyi başkası götürmüşken, niçin bu zalimi fakire musallat ettin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklından geçirdi.) Bunun üzerine, gaipten bir ses ona şunları söyledi: "-Sen kendi ibadetinle meşgul ol. Allah teâlâ'nın âlemdeki tasarruflarının hikmetlerini bilmek sana düşmez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle heybe sahibinin babasını öldürmüş ve cinayetini gizlemişti. Şimdi, Allah teâlâ, bir vesile halk ederek maktulun oğlunun eliyle kısası gerçekleştirdi. Maktul da, heybeyi alanın babasından bin altın çalmıştı. Allah teâlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan oğlundan bu hakkı alıp diğerinin vârisi olan oğluna iâde etti."
Reklam
Başa gelmeyince
Aşkla kirlenmek çocuk ruhların çamurda top koşturmasına benzer. Koşarsın, koşarsın, düşer kalkarsın, her defasında vıcık vıcık çamura bulaşırsın, ne canın acır, ne yaralarını hissedersin, ne sırtındakı bayramlık elbisenin, ne yepyeni veya bütün kışı çıkarması beklenen ayakkabılarının berbat halini umursarsın. Ne zaman ki çalarsın evin kapısını, anne dikelir karşına, açmıştır cam gibi gözlerini, sırf göz olmuştur yüzü, daha şanssızsan yersin okkalısından tokadı suratının ortasına, o zaman farkına varırsın üzerine sıvaşanların. Birdenbire canın acımaya başlar. Top sahasının yıldızı, annenin tokadının altında sinek kadar kalır. İşte böyle bir şeydir. Aşkla doludızgın günleri eklerken birbiri ardına, yanına da kendinden bile beklemediğin hayaller, düşler eklemlemişken, kader dikeliverir karşına. Bir dakika... Ben kadere inanmam, hayat diyelim, evet, hayat dikeliverir karşına, kendini peri padişahının kızı zannederken çöplük faresine dönüverirsin. Üstelik seni öpüp düzeltecek prensin de sırra kadem basmışken ya da ölmüşken... Kurbağa prens miydi o hikaye? Amaan, neyse, ne. Unuttum. Kendi lağımının ortasında fare olarak yaşar gidersin. Nalân'a da farkında olmadan bunu mu anlatmak istemiştim? İş başa düşmeden her şeyin farkındaydım da ne oldu sonra?
Sayfa 209Kitabı okudu
Her şeyin mutlaka "Hikmeti" vardır. (Çok önemli)
Bir velî, ibadet etmek için bir dağda inzivaya çekilmişti. Dağın eteğinde de bir pınar vardı. Bir gün, atlı bir adam oradan geçip pınardan su içti. Fakat, içinde bin altın bulunan heybesini de orada unuttu. O gittikten sonra, ikinci bir atlı geldi ve heybeyi yerde bulunca alıp götürdü. Daha sonra, sırtında odun taşıyan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve biraz dinlenmek için sırt üstü uzandı. Bu sırada, heybesini unutan atlı adam geri döndü. Onu yerde bulamayınca da, fakirden sordu. Fakir görmediğini söyledi. Fakat adam inanmadı ve onun aldığını zannederek kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dağın başından izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek: "- Allah'ım! Neden böyle yaptın? Heybeyi başkası götürmüşken, niçin bu zalimi fakire musallat ettin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklından geçirdi.) Bunun üzerine, gaipten bir ses ona şunları söyledi: "-Sen kendi ibadetinle meşgul ol. Allah teâlâ'nın âlemdeki tasarruflarının hikmetlerini bilmek sana düşmez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle heybe sahibinin babasını öldürmüş ve cinayetini gizlemişti. Şimdi, Allah teâlâ, bir vesile halk ederek maktulun oğlunun eliyle kısası gerçekleştirdi. Maktul da, heybeyi alanın babasından bin altın çalmıştı. Allah teâlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan oğlundan bu hakkı alıp diğerinin vârisi olan oğluna iâde etti."
Sayfa 461Kitabı okudu