"Sen Roma'da "Afrikalı'nın oğlu" ydun; Afrika'da "Rumî'nin oğlu" olacaksın. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarını soracak. Onların itkilerini hoşnut etmekten uzak dur! Oğlum, çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler, ya da deni yitirmeyi göze almalılar. İnsanların görüşünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanrı'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. Uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama."
O kadar fazla beğendiğim alıntı oldu ki hangisiyle başlasam diye düşünürken saatler geçti. Amin Moolouf kitaplarını fazlasıyla beğendiğim yazarlardan birisi. Tarihi kurguyla öyle bir harmanlıyor ki hayran kalmamak elde değil. Kitap dört kısımdan oluşuyor. İlk kısım o kadar sıkıcıydı ki gerçekten hiç bitmeyecekmiş gibi geldi ama bunun akabinde diğer bölümlerde bir o kadar akıcıydı. Beni bağlayan da oralar oldu zaten. Kitap bana sürekli baş karakterle geziyormuşum hissi verdi. Bu corona günlerinde en ihtiyaç duyulan şeylerden birisini bu kitapla bir nebze unuttum. Kesinlikle tavsiye ediyorum.