Aysun Kayacı'nın sosyoloji dünyasını çatlatan meşhur tespitini pek çoğunuz bilirsiniz;
"Ben vergi veriyorum niye vergisini vermeyen, 'dağdaki çoban'la benim oyum eşit mesela. Niye? Hiç vergisini vermeyen biriyle niye benim oyum eşit. O benim kadar duyarlı benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba"
'BEN VERGİMİ
"Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Aşk hariç!"
Sevgili Galip,
Senin hikâyeni yazmak iğneyle kuyu kazmak kadar zordu, ancak seni anlamak ondan bile daha zordu. Kaleme alındığından beri hakkında bir sürü şey yazıldı çizildi, pek çok akademik çalışmaya ilham oldun, seni sevenlerimiz de oldu, senden nefret edenlerimiz de. Seni büyük
Çocuğunu Okula yazdıracaksın. Araştırdın sordun soruşturdun. Herkes Nihal öğretmen iyidir dedi. Gittin okula kayıt için, bir de baktın ki Mhp il başkanının eşi. Bildiğin koyu ülkücü. Vazgeçmezsin, okulda chp’li akp’li öğretmen aramazsın. O bildiğin ülkücü öğretmene emanet edersin çocuğunun geleceğini. Sen den benden de iyi sahip çıkar. Kendi
> Merhaba, bilmem farkında mısın? Ama bugün seninle yollarımız yine kesişti ve sen benim bir incelememi daha okuyacaksın. Ama maalesef üzülerek ifade etmem gerekir ki, bugün bu incelemem pek keyif verici geçmeyecek gibi görünüyor. Konu başlığından da anladığın gibi, bugün burada konumuz Zezé! Evet, evet o masum, kendi halinde, iç dünyasında
Taş Sektirme Ustası kitabı üzerine yazılan incelemeleri okurken fark ettim ki, taş üzerine söylenmiş ne kadar atasözü ve deyimimiz varmış. Oysa sıradan bir taş ama marifet bakmakta değil görebilmekte derler ya işte, yazar görmüş taştaki kerameti ve deyim
Küçücük bir umut olsun istersin
Hani gelecekmiş diye
Tekrardan sımsıkı saracakmış diye
Ellerini yine tutacakmış diye
Öylece bir köşede bir umutla beklersin
Sevemezsin artık başkasını
Tutamazsın onsuz başka eli
Bakamazsın aşkla başka kimseye öyle
Yazamazsın başkasına içten böyle
Gözünden düşen yaş olmaz eller söyle
Ben seninle olan her şeyi özlüyorum
Senin sevdiğin her şeyi seviyorum
Bana kattığın mutluluğu istiyorum
Her yerde karşıma çıkan seni anımsatan
Şehrini memleketini seviyorum…
O kadar doluyum ki
Bir o kadar da eksik şimdi…
(ÖNER AKÇA)
"Hayatım süresince boyum kadar kitap yazdım ama beni sevmeyenler buna da mazeret bulup -onun zaten boyu kısaydı- diyebilirler."
Etkinlik gibi etkinlik değil mi ama! Herkes Aziz Nesin okuyor, biraz daha iyi tanıyacaklar O'nu ve ideolojisini. Çoğumuz O'na Aziz Nesin deriz, iyi bilenler ise Bahri Filefil, Berdi Birdirbir, Fettane Şatifil,
Ortakçılar
Sapsapsarı ucu bucağı olmayan, büyük bir tarla düşünün. Sabahtan akşama kadar bu tarlada güneşin altında sıcakta, buğday başakları arasında çalışıyorsunuz. Her şey çok güzel; iyi, hoş, güzelce ilerliyor. Derken hasat zamanı geliyor. Tam hasat edip harmanı kaldıracakken köyün ağası tepenizde bitiyor. Diyor ki? Ver elinde buğdayın
ㅤ
''Kötü olmamızın, karanlıkta olmamızın sebebi ışığı tanımıyor olmamızdı. Oysa Papalagi, ışığı tanımasına rağmen, karanlıkta ve kötülük içinde yaşıyor.'' (s. 98)
Her şeyden önce kitabın ismiyle başlamak istiyorum: Der Papalagi.
‘’Papalagi’’ Samoa dilinde ‘’Göğü Delen Adam’’ anlamına gelmektedir. Papalagi denince akla
“Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsalar ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın.”,
Sevgili Dost ,
Dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmezmiş gibi.!