“Senin tarif ettiğin mutluluk, benim için çocukluğumda dinlediğim Zümrüdüanka kuşu masallarına olan hayranlığım gibi kalır azizem. Sefil yerlerde kalan çaresizleri, en yükseklere erdiren kanatlarının elmas ve yakut, zümrüt ve zebercet olmak üzere niteliği ve tarifi insanı mest eden o kurtuluşa kavuşturacak kuş gerçek mi ki senin gösterdiğin mutluluk manzaralarına şu bulunduğum bedbahtlıktan yükselmek mümkün olabilsin! Uçmak için kanatlarım yok ki!..”
Sayfa 8
Ebu Talib'in kâfir olarak ölmesi
(Ebû Talib, Hz. Peygamber'in amcası, Hz. Ali'nin babası olup kâfir olarak ölmüştür.) Ebû Talib, Hz. Peygamber'e iman etmemiştir. Rivayet edildiğine göre Ebû Tâlib'in vefatı yaklaşınca Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem yanına geldi. O sırada Ebû Cehil ve arkadaşları Ebû Tâlib'in yanında idi. Hz. Peygamber amcasına: "Ey amca! Allah katında senin için delil olacak kelimeyi, Şehadet kelimesini söyle" dedi. Bu esnada Ebû Cehil, Ebû Tâlib'e hitaben: "Abdül-Muttalib'in milletinden yüz mü çeviriyorsun?" diyerek müdahale etti ve bu söz orada birkaç kere tekrarlandı. Nihayet Ebû Tâlib en sonunda: "Ben Abdül-Muttalib'in milleti üzerindeyim." diyerek (La ilahe illallah) demeyi kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem: "Bana bir yasak gelmedikçe vallahi senin için istiğfar edeceğim." buyurdu. Bunun üzerine: "Müşriklerin Cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, müşrikler akraba da olsalar, ne peygambere, ne de müminlere, onlar için istiğfar etmek yoktur." (Tevbe, 9/113) âyeti nazil oldu. Yani küfür üzerinde öldükleri belli olduktan sonra onlar için Allah'tan mağfiret dilemek yoktur. Hz. Peygamber, ölümü anında Ebû Tâlib'e iman teklif edince, Ebû Tâlib'in bu teklifi kabul etmemesi üzerine Allah Teâlâ onun hakkında şu âyeti indirdi: "Şüphesiz sen, istediğini doğru yola sevk edemezsin. Läkin Allah dilediğini doğru yola iletir. (Kasas, 28/56)
Sayfa 188 - Çağrı yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Seni az tanıyorum… Az… Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazdığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi… Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…
Sayfa 349 - Doğan KitapKitabı okudu
“Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm” cümlesini belki elli defa okudum. Seni isteyebileceğinden daha çok seveceğim. Yalnız senin için yaşamak, hayatımdan her şeyi silip atmak istiyorum. Bundan sonra seni her şeyden çok seveceğim.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi, Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
Çocuğum ne isterse o olsun, yeter ki mutlu olsun demek ezberlenmiş bir söylemden başka bir şey değildir. Kolaycılıktır, amatörlüktür, geçiştirmektir. Kendini iyi bir anne baba sanmanın, rahatlamanın ucuz bir yoludur. Senin görevin çocuğunun ne istediğine karar verebilmesini sağlayacak ortamları oluşturmaktır ve bu ortamlarda en doğru şekilde hareket edebilmektir. Ne istediğine en doğru şekilde karar vermesi için hazır olmasını sağlamaktır. Annelik, çocuğunu hayata hazırlamak değildir. Onun hayata hazır olmasını sağlamaktır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.