"O halde belalar bizim için birer iyilik midir?"
"Bu senin bakış açma göre değişir. Eğer aşık isen ve bela sevgiliden geliyorsa yalnızca bir sitemdir. Aşıkına kendisini hatırlatmak isteyen bir sevgiliye kim kızabilir?"
"Bu durumda kulların hepsi Allah'ı sevmek durumun dadır, öyle mi?"
"Bize güzelliğinden bir nebze tattırdığı vakit koydu o sevgiyi kalbimize. Kulun bu dünyada güzele düşmesi, gü zelliğin peşinde olması, güzelliğe doğru akıp gitmesi hep bu yüzdendir. Güzel bir kadın, güzel bir ses, güzel bir şiir, güzel bir manzara, güzel . . . hep güzel. . . "
"Bir gün adamın biri Resûlullah'ın (sav) yanına gelerek,
- Ey Allah'ın Resûlü! Bana tavsiyede bulun,dedi.Resûlullah (sav) bu adama şu tavsiyelerde bulundu:
• Allah'a karşı takvalı ol!Çünkü takva bütün hayırları kendinde toplar.
• Cihada devam et,çünkü cihad müslümanların ruhbanlığıdır (kendisini Allah'a adamasıdır).
• Allah'ı zikretmeye ve Kur'an okumaya devam et,çünkü bunlar dünyada senin için bir nur, gökyüzünde de melekler tarafından anılman demektir.
• Hayırlı sözler dışında dilini tut. Böylelikle şeytanı alt edersin.
Allah'a karşı takvalı olmaktan maksat,Allah'ın yasaklarından sakınmak ve O'nun emrettikleri doğrultusunda amel etmektir. İşte kişi bunları yaptığı zaman bütün hayırları kendisinde toplamış olur.Dilin tutulmasından maksat, dilin korunmasıdır.Yani, dilini hayırlı sözler dışında boş şeyler konuşmaktan koru!Hayır söylediğinde sevap kazanırsın, sustuğunda da selâmette kalırsın. **Çünkü selâmet sükûttadır**
Bildirildiğine göre,insan sadece susmakla şeytanı alt edebilirmiş.O halde müslüman dilini korumalıdır. Bu sayede şeytandan korunmuş ve kusurları da Allah (cc) tarafından örtülmüş olur.
"Allah'ım, eğer sana cehennem korkusundan ibadet edersem, beni cehennemde yak.
Ve eğer cenneti umarak ibadet edersem, beni cennetten kov.
Ama eğer sana, senin için ibadet edersem, beni cemâlinden mahrum bırakma."
"Yalvarırım... Git."
"Gitmeyeceğimi biliyorsun."
Gözlerini yumup birkaç saniye sonra tekrar açtı. "Kahretsin... Kork artık!"
"Korkuyorum," diye itiraf ettim. "Senin için korkuyorum."
"Merhaba," diye fısıldadı. Rahatlayarak tuttuğum nefesimi bıraktım.
"Merhaba."
"Bu gerçekten senin yüzün mü?" diye sordu. Boş bir ifadeyle beni izlerken gözleri kapanıyordu. "Çok sevimli."
"Şey, , teşekkürler?" dedim rahatsız bir şekilde. Yanaklarını hâlâ ellerimin arasında tutuyordum. "Sahip olduğum tek yüz bu."
"Beğendim," diye fısıldadı. "Hoş bir yüz." Bunu söyledikten sonra öne doğru eğilip gözlerini tekrar kapattı.
"Hayır, hayır, hayır," dedim boğuk bir sesle. Bir yandan da onu sertçe sarsıyordum. "Benimle kal!"
İnledi ve gözlerini kıpıştırarak tekrar kendine geldi.
"Aferin." dedikten sonra derin bir nefes verdim. "Şimdi, uyanık kal."
"Sen kimsin?" derken başını dik tutmak için ellerimden güç alıyordu. "Ben Johnny," dedim sırıtışımı bastırarak. "Peki sen kimsin?"
"Shannon diye fısıldadı. Gözleri hafifçe kapandı ama yanaklarını dürttüğümde hızla geri açıldı. Usulca iç çekip, "Nehir gibi," diye ekledi.
Verdiği cevaba kıkırdadım.
"Pekålå, nehir gibi Shannon." dedim.
Bir sürü gevezelik ettim. Bitmesi gerekirdi bunların artık. Yeni sözler, yeni yaşantılar bulacağımı sanıyordum. Bu acılar, yüreğimi paslandırmış oysa. Sevmek zor geliyor. Alışamamışım: yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazan atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım.
Tâ-Hâ Sûresi 97 meali âlisi;
(Hazreti Mûsa da) dedi ki: «Çık git. Çünkü artık sana hayatta (bulundukça mukadder olan) dokunma yok demektir. Ve muhakkak ki, senin için bir va'de mahalli de vardır ki, ondan asla ayrılmayacaksın. Ve kendisine tapınıp durduğun tanrına da bak. Biz onu elbette ki yakacağız, sonra da onu denizde parça parça edip
"Allah'ım üzerimize zaman yağdı.
Musa as'ın kavmi gibi seni unutup başka yollara sapmaktan bizi koru. Bir samirinin peşine takılıp yüzü yerlerde sürünen olmaktan bizi koru"
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet
Yanağını omzuma sürterken, "Korktun mu?" diye sordu.
"Hayır, sen?"
Burnundan nefes vererek güldü. "Senin için korktum."
"Ölmedim, yine başına bela olacağım."
"Ol,"
İmam-ı Rabbani Hazretlerine;
"Efendim,Âllah'dan korktuğumuz için kimsenin gönlünü kırmayız.
Kimseye zarar vermeyiz.
Herkese hizmet ederiz....
Ama kimse bizi gönlünden sevmiyor
Bu durum bizi çok üzüyor bunun sebebi ne olaki efendim"diye sorarlar...
Hazret tebessüm eder ve;
"Sevmiyor değil,sevemiyor.
Çünkü senin Rabbin,sevdiği kulunu rastgele herkese sevdirmez"
diye cevap verir..
Yani sevmekte nasip işi üstadım görmekte nasip işi
kıymet bilmekte nasip işi.
"görmüyorlar"değil göremiyorlar