Hiç kuşku yok ki, kişisel mülk ve lüks anlamında zenginliğin eşit bir biçimde dağıtılacağı, buna karşılık iktidarın küçük bir ayrıcalıklı zümrenin elinde toplanacağı bir toplum düşünmek mümkündü. Ama böyle bir toplum uzun süre ayakta kalamazdı. Çünkü boş vakit ve güvenlik herkesçe paylaşıldığında, yoksulluğun serseme çevirdiği geniş kitleler okuryazar olacak, kendi başına düşünmeyi öğrenecek, o zaman da hiçbir işe yaramadığını sonunda fark ettiği ayrıcalıklı azınlığı ortadan kaldıracaktı. Hiyerarşik toplumun varlığı, uzun sürede, ancak yoksulluk ve cehalete yaslanarak sürebilirdi
Acıları yarıştırmanın hep yanlış olduğunu söylerim. Çünkü acı bir duygudur ve soyuttur. Fakir bir ailenin 5 yaşındaki çocuğunun elinden kaçan uçan balonu onun hüngür hüngür ağlamasına sebep olabilir. Çünkü o balonun hayalini kurmuş ve sonunda eline geçmiştir ve bu gerçekleşen hayali ellerinin arasından kayıp gitmiş, kendiside arkasından sadece bakmış acıyla veda etmek zorunda kalmıştır. Bu onun için travmatik bir olaydır. Ama bizim gözümüzde "altı üstü bir balon bunun için ağlanır mı?" niteliğinde bir olaydır. Bu çocuğun yaşadığı olay çocuk sahibi olmak isteyen ve uzun uğraşlar sonucu hamilelik yaşayan çocuğunu dünyaya getirme ve onu büyütme hayalleri kuran bir anne adayının bebeğini düşük sonucu kaybetmesine eşdeğer bir acı olabilir ve bence öyledir. Aynı ailenin çocukları olsak bile hepimizin hayatları ve duyguları yaşama şiddeti bambaşkadır. Kimse bir başkasının acısını küçümsemesin.
Din, devlet gözünde vicdanlarda kaldığı sürece saygındır ve temizdir. Dinin hüküm halinde kanunlara girmesi, tarihin akışında çoğu kez hükümdarların, zorbaların, güçlülerin keyif ve isteklerini tatmine aracı olması sonucunu getirmiştir.
Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir, din kanunları, kesinlikle ilerleyen yaşamın önünde, biçimden ve ölü sözcüklerden fazla bir değer, bir anlam ifade edemez hale gelirler. Değişmemek dinler için bir zorunluluk haline gelir. Bu nedenle dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını dinlerden alan kanunlar, uygulandıkları toplumları indikleri ilkel dönemlere bağlarlar ve ilerlemeye engel belli başlı etken ve nedenler arasında bulunurlar.
Kanunları dine dayalı olan devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Çünkü dinler değişmez hükümler içerirler.
Karşısındakinin neyi, ne kadar bildiğini anlamak için salağa yatmak istihbaratta öğretilen ilk davranıştı. Birini yok etmek istediğinizde karşınızdakinin sizin salak olduğunuzu düşünmesi, ne kadar tehlikeli
olduğunuzu düşünmesinden iyiydi.