Felsefi idealizmin önyargısının aksine, insan bilinci genelde olağanüstü
tutucudur ve daima toplumun, teknolojinin ve üretici güçlerin gelişiminin
çok gerisinde kalma eğilimindedir. "Normal" tarihsel dönemlerde,
alışkanlığın, biteviyeliğin ve geleneğin ağır yükü, kökleri türün uzak
geçmişinde yatan kendini koruma içgüdüsüyle, çiğnene çiğnene aşınmış
yollara inatla bağlı kalan insanların zihnine, Marx'ın tabiriyle bir Alp gibi
çöker. Ancak, tarihin olağanüstü dönemlerinde, toplumsal ve ahlâki düzen
dayanılmaz basınçların gerilimi altında çatırdamaya başladığında, halk
kitleleri, içine doğdukları dünyayı sorgulamaya ve bir ömür boyu taşıdıkları
inanç ve önyargılardan kuşkulanmaya başlar.
“Biyokimyasal sistemimiz sayısız nesiller boyunca mutluluğumuzu değil, hayatta kalma ve üreme şansımızı arttırmak üzere uyumlanmıştır. Dolayısıyla biyokimyasal sistemimiz, hayatta kalma ve ürememize vesile olan eylemleri hoş hislerle ödüllendirmektedir. Fakat bunlar kısa ömürlü satış taktikleridir.“
"Savaş mı? Hangi savaş?" dedi Chance. "Televizyonda çok savaş gördüm."
"Ne yazık ki öyle," dedi kadın, "gerçeğin düşünü gördüğümüz zaman televizyon bizi uyandırıyor. Milyonlarca kişi için, sanırım savaş sadece bir televizyon yayını. Ama orada,
cephede, gerçek insanlar hayatlarını veriyorlar."
kimsenin hayatı acısız değil amma
bir de hayatın dar veya geniş acıları var:
kimimizin sıyrık acısı, kimimizin kuyruk acısı,
kimimizin kişilik acısı, kimimizin yokluk acısı...
iç acılarımızın toplamına da hayat diyoruz işte.
Börne, Üç Günde Orijinal Yazar Olma Sanatı adlı denemesinde, ''orijinal yazar'' olmak isteyenlere, ''elinize bir tomar kağıt alıp bir odaya kapanın ve üç gün boyunca durmadan, yanlış-doğru, saçma sapan olduğuna bakmadan aklınıza gelen, kafanızdan geçen her şeyi, örneğin Türk savaşları, kadınlar, Goethe, öbür dünyadaki son yargılanma, çalışma yerindeki yöneticiler gibi herhangi bir şey üzerine düşüncelerinizi, öylece akışına bırakın ve yazın. Sonunda orijinal bir yazar olacağınızı göreceksiniz'' diye öğütlemişti.
İnsanca gerekçelerini yitirmiş olduğu bir çağda yine de yaşamaya devam eden evlilik kurumu, bugün genellikle bir sağ kalma hilesi olarak kullanılıyor: İki suç ortağı, aslında kokuşmuş bir bataklıkta birlikte yaşarken, birbirlerine yaptıkları kötülüğün sorumluluğunu da dışarıya yöneltiyorlar. Kirden uzak tek evlilik tarzı, iki eşin de bağımsız bir yaşam sürdürdüğü, cebri bir ekonomik çıkar ortaklığına katlanmak yerine birbirlerine karşı sorumluluklarını özgürce kabullendikleri bir evlilik olurdu.
Sayfa 31 - Metis yayınları Çevirenler: Orhan Koçak Ahmet Doğukan pdf
Konuşacak kimse bulamadıkları için kaç kişinin yazar olduğuna ve bu yüzden kaç kitap yazılmış olduğuna şöyle bir bakarsak, kitapçıların yalnız insanlar için gidilebilecek en iyi yer olduğunu anlarız.