İdealist düşünceden etkilenmiş, çığır açan bir diğer hareket Marksizmdir. Filozofların derin spekülasyonları, sayısız erkek ve kadının hayatını dönüştürecek bir kılığa -şaşırtıcı bir şekilde- burada bürünmüştür. Marksizm, romantik milliyetçilik gibi, dinin bir yedek formu mudur? Marx'ın düşüncesinin çekirdeği -sınıf mücadelesi, ekonominin önceliği, üretim biçimlerinin ardıllığı, üretim güçleri ve ilişkileri arasındaki çatışma öğretileriyle beraber tarihsel materyalizm- dinsel kavramsallaştırmalara hiçbir şey borçlu değildir. Kutsal Teslis ile emek değer teorisi ya da Bakire Doğum ile sabit ve değişir sermaye oranları arasında pek bir süreklilikten de bahsedilemez. En azından bu anlamda Marksizm, tümüyle seküler bir siyaset formudur.
SURİYE’DE EMPERYALİZMİN HOLLYWOOD OPERASYONAL İŞGAL OYUNU
“Emperyalizm, Suriye için düğmeye basıyor” buna benzer milyon tane medya ve basında başlık görülmüştür şimdiye kadar. Ve şu ana kadar antikapitalistlerden, antiemperyalistlerden, komünistlerden, sosyalistlerden başka pek fazla kimse bu başlıklara karşı herhangi bir şey yapmamıştır.
Muaviye şöyle diyordu: "Bütün mal
Allah'ındır/' Ebuzer de buna itiraz ediyor ve:
"Sen bütün mal Allah'ındır diyerek, kendini
Allah'ın unvanıyla bu mülkün sahibi
olarak görüyorsun. Halbuki mal halkındır'
demen gerekiyor." diyordu. Öyle ki böyle
bir yorum, malikiyetin yapısı konusunda değişik
açıklamaların yapılmasına yol açtı.
Özel sermaye ve ferdi malıkiyete dini bir
koruma ölçüsü getirilerek, "halk"ın yerine
"fert" konuldu. Halbuki dinin getirmiş olduğu
ölçü tam bunun tersineydi. Bunun
ardından yağmaya, gasba, sömürüye dayanan
kanun veya kanunsuz özel mülkiyet sistemi gelişiyordu.Bu sistemi geliştirmek için de her türlü istinbad mübah oldu.
Özellikle hayat hikayeleri sadece sermaye ve başarı üzerine kurulu muhitlerde bazı marketlerin rafları boşaltıldı. İhtiyaçtan öte açlıktan ölme korkusu ile evin her yerine erzak istifledi bazıları. Ölümü ilk kez kendilerine bu kadar yakın hissetmeleri onları korkuttu.
Mithat Cemal Kuntay “Üç İstanbul” romanında
“Yığın; karnıyla düşünür.
Âlimlerin görevi, tarihte hayata hâkim olmamış olan dini, hayata geçirmek ve yerleştirmek için mücadele etmektir. İnsanlık, artık bu olgunluğa erişmiş, vicdanî ve dinî özgürlüğünü elde etmiş olmalıdır. Dolayısıyla da tevhidin, tağutperestlikten farklı olduğu ve şirkin tevhid örtüsünü yalandan yüzüne örttüğü anlaşılmalı ve bu örtü paramparça