''Gençler! Buna inanınız! Ve bunda şüphe etmeyiniz! Dünyaya, dünyanın ve milletlerin bahtlarına hâkim olan fatih kılıçları değil; düşünen adamların fikirleridir. Fikir, müeyyide olarak kuvveti de yanında bulursa başarı daha tez olur. İhtilâllerde, dikkat edilecek yönlerden biri de, şekil düşkünlüğünden kaçınmaktır. İcraat, yeni rejimin ana hatlarını kavramalı ve imkân elverdiği kadar tez elden eskiliğin yerini almalıdır. Öyle bir çabuklukla ki, kaytaklık gözünü açmamalı, ses çıkarmaya vakit bulamamalı, birbirini takip eden yenilikler karşısında bunalıp kalmalı, sersem bir hale düşmeli, yerlere vurulmalıdır. Unutulmaması gereken işlerden birisi de propagandadır. Davanın büyüklüğüne inanarak, ihtilâl propagandadan yoksun edilmemelidir. Bu, ihtilâli büyük bir kuvvetten ayrı düşürmek olur. Kont Kavur, yerli yersiz, boyuna İtalyan birliğinden söz eder dururmuş! Bir gün kendisine, bunun artık yavan bir şey olduğu anlatılınca gülmüş ve ''Yanlış düşünüyorsunuz, bu birliği o kadar söylemek lâzım ki, daha olmadan herkese olmuş kanaatini vermek ve günün birinde hiçbir güçlük çekmeden olmasını sağlamak lâzımdır!'' demiş. Tarihe dikkat edilirse, İtalyan birliği, varlığını, büyük ölçüde Kavur'un dediğine borçludur.''
''Sosyal bakımından da ihtilâl önemlidir: Meselâ, çocukları iyi yetiştirmek, bunların sağlıklarını koruyacak tedbirleri almak, kurumları kurmak, onları okutmak gibi. Atatürk İhtilâli'nden önce memleketimizde bir çocuk meselesi yoktu, bunu düşünen olmazdı; bugün vardır. Ve her gün önemini arttırmaktadır. Çocuk deyip geçmeyiniz, ekonomik, sosyal meselelerin en mühimlerindendir. Bugün gözümüzün ilişmediği nice yavrucaklar, fakirliğin, zaruretin, sefaletin pençesinde yok olup gidiyorlar.. Bunlara bakılabilse içlerinden nice Atatürkler yetişebilirdi.. Size bir misâl: Türk ve dünya tarihinde meşhur olan Viyana'nın ikinci kuşatıcısı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Merzifon'un Marınca köyünden indi. Bu köy Merzifon'a yirmi dakika, hatta az bir mesafedir. Şimdi gözlerimde şöyle bir hayal beliriyor: Mustafa bundan 300 sene önce Marınca küyünün topraklarında bir çocuk entarisiyle yalın ayak, baş açık beleniyordu. Köprülü Mehmet Paşanın himayesini buldu. Okudu, Köprülü'nün kızını aldı. Sadrazam oldu. Günün birinde Türk ordularının başında Viyana önünde göründü. Viyana'nın kapıları çalınmaya başlandı: ''Kim o?'' Denildiği zaman, şu ses yükseldi: ''Açın kapıları, Marınca köyünden Türk Mustafa geldi!'' Kim bilir, dün nice Marıncalı Mustafalar bakılmaksızlık yüzünden kaybolup gitti. Bugün daha az olmakla beraber niceleri kaybolup gitmektedir? Sosyal tedbirleri ve kurumları ne kadar çoğaltırsak Atatürk İhtilâli anlamını o kadar fazla ifade edecek Mustafacıklar o kadar çoğalacak ve artacaktır. Türkiye'miz bunların omuzlarında yükselecektir.''
Reklam
''Türk milletini oldu bittileri kabul eder, bunlara baş eğer sananlar; Türk tarihini dikkatle okumalı, ibret örnekleri almalıdır. Osmanlı Türkleri tarihinde (Edirne vakası) adıyle anılan ve korkunç bir facia ile biten bir olay vardır. Hezarpare Ahmet Paşa vak'ası yanına bunu da kaydetmeliyiz. Bakınız nasıl oldu: II. Mustafa, hocası Feyzullah
144 syf.
4/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Kitabın konusu sürükledi beni ama sanki yarıda kaldı sonu böyle bitmemeliydi. Çok kötü diyemicem bir kitap; ama bütün olaylar tek bir gecede yaşanması ve sonunda nokta koyabileceğim bir serüven olmaması güzel olmadı.
Bir Ses Böler Geceyi
Bir Ses Böler GeceyiAhmet Ümit · Everest Yayınları · 20107,6bin okunma
‘’fransız ortamında dikkatimi bir şey çekiyor, savaşlarına, seferlerine aşırı önem vermeleri: halk olarak bir marifet mi yapmışlar, edebiyatları onu anlata anlata bitiremiyor artık, sonra sonra, aynı şeyin öteki halklar için de öyle olduğunu görüyorum. sözgelişi, beni İsrail'in göçü nice sanat eserine konu oluşturmuş, birden, öğrenciliğimizden başlayarak 'dalga geçtiğimiz' Türk göçünün heybet ve dehşetini farketmeyeyim mi? öyle ya, bir halk, vatanını bırakıp, neresi olacağını bilmediği bir yere vatan aramaya gidiyor, hangi düşmanlarla karşılaşacağı, başına neler geleceği belirsiz, çapı büyük, boyutları son derece geniş bir toplumsal serüven bu, yazılsa yazılsa her şeyiyle Türk olan bir destanla yazılır. yapmaya çalıştığım da bu. önce çok Türk bir ses arıyorum, buluyorum: ç sesi, sonra içeriği halk ağzına yerleştirmeye çalışıyorum, bir iki aylık bir çalışmadan sonra oluyor, şiir varlık'ta çıktı sanırım, o tarihte başka bir dergide kim olduğunu hatırlamadığım bir yazar üzerine basmış, bu şiirle hanidir şiir yayımlamamış olan attilâ ilhan'ın hâlâ yaşadığına dikkati çekmişti, o günlerde Türk şiir ortamı öyle rezil bir ikinci yeni curcunası yaşıyordu ki, dışlarında kalan herkesi silmişlerdi, sonra da biz onları sildik ya, neyse.’’
‘’eflâtun boşluklarında sabah ezanlarının korkunun dağıldığı vatan kasidesi'yle dalgın bir lambayım ki binlerce çoğaldığım Sultanahmet mitingindeki ses Titreşimlerinden’’
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.