Rüyalarımda gördüğüm ölmüş insanlar, eski aziz, parlak hallerine benzemeyen şekilde sessiz, dertli ve tuhaf şekilde kederlidir. Onları, bu dünyada var oldukları sırada hiç gitmedikleri ortamlarda, hiç tanışmadıkları bir arkadaşımın evinde izlemek beni şaşırtmaz. Ölüm bir ayıpmış, utanç verici bir aile sırrıymış gibi, bir köşede yere bakarak otururlar. Ölümlülük böyle zamanlarda -rüyalarda- değil, büyük neşe ve başarı anlarında, bilinç en yüksek terasına çıkmışken, bir gemi direğinden, geçmişten ve geçmişin kalesinden, kendi hudutlarının ötesine bakma şansını yakalar. Ve sisin içinde fazla bir şey görmek mümkün olmasa da, insan bir şekilde, doğru yöne baktığını hissedip mutlu olur.
".. ve her yürek başka bir yürekti kanlı duyum
ve uçurumlar boyu vurgulanan bir uyum
ve umut mazidedir
ve geçmiş, gelecekte
ve garip nadidedir
ve nadide gerçekte..
ve her yurt bir Kerbelâ
ve çiçek bidâyettir
ve terazi nihayet
ve tedbir karanlıktır
ve takdirse anlıktır..
ve sessiz ordularla gelseydi uyuyanlar
ve gitseydi alemden ölüm renkli dumanlar
ve Furkan aydınlığı kuşatsaydı ülkemi
ve irfan denizine yelken açsaydı gemi
ve bitseydi istırâp
can harâp; canan harâp
yetiş imdada Ya Rab . . ."