"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol."
Şu gördüğünüz masaya bir aşk şiiri yazmak için
oturmuştum sevgili insanlar muhterem konuklarım
Pazenle kaplama parmaklar
Elele tutup denizlerin üstüne basarak
Dalgaları mahcupluk duvarlarını aşarak
Bir aşk şiiri biçimlemek için başlamıştım.
Deyin ki resitalim
Çekiştiriyor bıyıklarımı yakalarımı
Konfeksiyoncu kızlar
Nasıl bilebilirler kimin nasıl
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rüyalarımda gördüğüm ölmüş insanlar, eski aziz, parlak hallerine benzemeyen şekilde sessiz, dertli ve tuhaf şekilde kederlidir. Onları, bu dünyada var oldukları sırada hiç gitmedikleri ortamlarda, hiç tanışmadıkları bir arkadaşımın evinde izlemek beni şaşırtmaz. Ölüm bir ayıpmış, utanç verici bir aile sırrıymış gibi, bir köşede yere bakarak otururlar. Ölümlülük böyle zamanlarda -rüyalarda- değil, büyük neşe ve başarı anlarında, bilinç en yüksek terasına çıkmışken, bir gemi direğinden, geçmişten ve geçmişin kalesinden, kendi hudutlarının ötesine bakma şansını yakalar. Ve sisin içinde fazla bir şey görmek mümkün olmasa da, insan bir şekilde, doğru yöne baktığını hissedip mutlu olur.
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli,
Biçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.