Sessizlik. Geçip giden arabalar. Metronun gürültüsü. Seher vaktini çağıran kuşlar. Eve gitmek istiyorum diye sızlandım. Oysa evdeydim zaten.
Sayfa 33
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
Şems-i Tebrizi'ye 1.Mektuptan
Gittin ya, kalsan ne güzel olurdu, gitmişin neye yarar? sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende, sessizlik bende. gittin, heyhat, pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde. her yalnız aşık değildir, ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. ateşinden değil, ateşsizliğinden yanmışım. ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel. dinsin artık kıyametin gürültüsü!
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere Ortada bir masa Yanda bir kapı Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel Sabah. Duvarda gün tanrıları Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden Görünür ama görünmez Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne? Salı! O bile yerinde değil Bir bardak, bir sürahi yerinden
Doktor Hikmet, şu dakikada yalnızlıktan başka hiçbir şeyin hasretini duymuyordu. Yalnızlık... Lakin bir şehrin gürültüsü içinde, pencereleri bir işlik caddeye bakan bir odadaki yalnızlığı değil, tam manası ile bir kır ortasında, sessizlik, tembellik ve tahayyülle dolu bir yalnızlık istiyordu.
Sayfa 229Kitabı okudu
Reklam
Patlayan egzoz gürültüsü, bina yıkım gürültüsü, hafriyat gürültüsü derken, şehrin içinde bir sessizlik oyuğu bulmak imkansız hale geliyor.
Sayfa 82
İnsanın kendi kafasının içindeki sessizlik en gürültülüsü.
“Dükkânlar açtık, okul ve kilise bina ettik. Burada buluşan partilerle birlikte çok konuda tartışmalarımız olacak. Tarlaları süreceğiz, ekip biçeceğiz. O hayalimizdeki Yahudi köyü yaşayacak. Kim derdi ki o köy buradadır.? Hem kovduk onları hem de onların varisi olduk. Geldik, ateşe verip yaktık, yıktık, insanları sürgün ettik.” Bunları bir Arap yazmadı. Yirmi sene önce İsrailli bir yazarın kaleme aldığı nadir satırlardır bunlar. Vatan mefhumunun gerçeğini en doğru şekilde veriyor. Tarihe ve tarih hocana verilecek cevap bu. İsrail'in “vatanı” böyle oluşmuştur. Ne hakla, ne tarihle, ne de baskıdan kaçmak zoruyla. Sırf zulümle: Sürgün ettik ve varisleri olduk. Yaktık, yıktık, sürgün ettik. Ne var ki bu nadir itiraf, yalan propagandaların çıkardığı büyük gürültüsü içinde kayboluyor.
Kelimelerin de gürültüsü yoruyor ya ruhu. Denizin kıyısında günbatımını seyretmek gibi bir kelime yok mu. Belki de gerçek sessizlik yokluktu. ✍🏻
Reklam
Doktor Hikmet, şu dakikada yalnızlıktan başka hiçbir şeyin hasretini duymuyordu. Yalnızlık... Lakin bir şehrin gürültüsü içinde, pencereleri bir işlek caddeye bakan bir odadaki yalnızlığı değil, tam manasıyla bir kır ortasında, sessizlik, tembellik ve hayalle dolu bir yalnızlık istiyordu.
Sayfa 229 - İletişim Yayınları, 17. Baskı - 2020 İstanbulKitabı okudu
Günün gürültüsü patırtı içinde özlediğim sessizlikle, gecenin bu saatinde kavuştuğum sessizlik aynı değildi. Hiçbir şeyin yokluğu varlığına denk değildi.
Sayfa 116 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kulak kesilerek gürültüyü duymak istedi, yeraltı gürültüsü, bataklık gürültüsü, terk edilmiş ölü evlerin gürültüsü. Hareketsiz şekilde, dakikalar geçti, sonuçta mutlak sessizlik, kalenin tartışılmaz efendisi olmuştu.
Dahası, ailem tarafından azarlandığımda asla karşılık vermezdim, bir kez bile. En küçük azarlama bana kulakla­rı sağır eden bir gök gürültüsü gibi gelirdi ve beni o kadar büyük bir güçle yere sererdi ki çıldıracak gibi olurdum. Bu tür azarlamalar, karşılık vermek şöyle dursun, nesilden nes­le ve sonsuz çağlar boyunca yankılanan derin bir "gerçeğin" beyanı gibiydi. Bu "gerçeği" ihtiva edecek gücüm olmadığı için o yaştayken bile insanlar arasında yaşayamayacağımdan şüphelenmeye başlamıştım. Ne başkalarıyla tartışabilir ne de kendimi savunabilirdim. Biri beni eleştirirse, ilk düşüncem karşımdakinin tamamen ve bütünüyle haklı olması gerek­tiğiydi, çok büyük bir hata yapmış olmalıyydım, her şey bu kadar basitti işte. Bu tür saldırılara uysal bir sessizlik içinde katlanırdım ama içten içe ıstırap içinde kıvranır, dehşetten delirirdim neredeyse.
Sayfa 15 - İthaki YayınlarıKitabı okudu