sahafta denk gelip aldığım bir kitaptı, nedense kendimi yazarın dünyasında hissedemedim. yine de genele baktığımda sona doğru sevdim, en sevdiğim alıntıyıyı ekleyeyim:
acı ve yoksulluk, insanı içten kılar. ben daha da ileri gidip, çekilen acının sevinç yarattığını söyleyeceğim. kolay elde edilen mutluluğun kaypaklığı, kazanılmamış zevkin bayağılığı, narsis gibi duygusal mutluluklar, sinirlerimizi bozar, insanı yaşamın asıl insanca değerlerinden yoksun bırakır ve büyük acılarla karşılaşmamış insanlara özgü zayıf yaşam kaynaklarını kurutur. bu kaynaklar da doğadaki su kaynakları gibi, düzenli bir şekilde, her geçen gün biraz daha gür akabilmeleri için ele alınıp işlenmeleri, genişletilmeleri, derinliğine kazılmaları gerekir. oysa sevinç kaynaklarımızın akışını fazlalaştıracak tek bir kaynak vardır; acı! evet yalnızca o içten kılar bizi, ama acıyla yoğrulan insanın kendine ters bir hayranlık duymaması koşuluyla; çünkü ömür boyu kuş gibi hafif olmak gerekirse, elimizden akıp giden altınların hafifliğini hissetmek, bitlerin kalıcı izlerini taşımaktan çok daha iyidir. yoksulluğun hayranı olmadım, ayrıca da onun verdiği budalaca acıya hiç hevesli değilim; ama bir kez onun denizine düşünce, gülünç bir umutsuzluk içinde, suyun yüzünde kalmaya çabalamaktansa, en dibine inmeyi yeğlerim: sizi ürküten, bende gördüğünüz bu yazgıya boyun eğiş, sessizlik ve dinginlik bundandır işte.