Evet. Yine kapak ve övmelerin yanılttığı bir kitap oldu benim için. Trendeki Kız ismi bana, tren veya istasyonda yaşanan esrarengiz bir katilin şemasını çizmişti beynimde. Ama yanıldım, çünkü ortaya edebi bir roman havası gibi yazılar çıkmıştı, bazı yerlerinde de polisiye kokuları çok az biçimde fısfıslanmıştı. Valla ne yalan söyleyim, ortalara
Sonunda bitti!
Herkesin kendisine çok yakistirdigi Sorbone mezunu asil bir kız olan Sibel ile sozlu Kemal'in yaşanmış hikayesini Pamuk, Kemal'in ağzından anlatıyor. Kemal, uzak akrabası olan Füsun' u yıllar sonra bir mağazada tezgahtarlik yaparken görüyor ve ondan çok etkileniyor. 44 gun (Kemal sık sık veriyor bu sayıyı ) hem Sibel'in hem Füsun' un hayatında olduğu çok mutlu günler geçiriyor. Sibel ile nisanlanacagi vakte kadar. Ardindan Kemal' in aşk acısına şahit oluyoruz.
Öykünun gerçek olduğunu kitabın ortasında öğrenene kadar 'bu yazarların nasıl da buyuk bir hayal gücü var' diye düşünüyordum. Sonrasinda ise şaşkınlıkla okumaya devam ettim.
Bir insan yıllarca aradıktan sonra bulduğu sevdiğinin sofrasına onun eşi, annesi ve babasiyla 8 yıl boyunca oturabilir mi? Aşkın olduğu yerde akıl arama derler ama buradan bakınca garipsememek elde değil. Hastalıktan pek farkı yok. Kemal'in iradesini her kullanamayisinda kızıp kapattım kitabı.
Kitabin ismi Kemal'in, ona sevdiğini anımsatan her şeyi biriktirme tutkusundan geliyor. Yıllar sonra sevdiğinin dudaklarının değdiği 4213 izmarit, gazoz şişesi, onun kokusunun sindiği çarşaflar, elinin değdiği tuzluk vb.leri... Hepsi bir müzede sergileniyor.( 2012 yılından bu yana Beyoglu' nda ziyaretçilerini bekliyor.) Müzenin ismi neden " Masumiyet" diye sorarsanız bunun bir ironi olduğunu düşündüm. Zira ben masumiyete pek rastlamadım.
Yazarın kitabın sonunda bu hikayeye tanıklık edenlerle yaptığı sohbetleri vermesini de pek sevdim.
Yakışıklı, zengin, mükemmel bir adamla fakir, beceriksiz ama sevimli bir kizin sonu belli hikayesi değildir. Gerçek bir aşk hikayesidir.
İyi okumalar.
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,1bin okunma
İlk çıktığında dostlarıma da almıştım beğenerek, yazarın yüreğine sağlık, ismi yeter anlam bakımından; 'Yazının Şâhitliği' :)
Yazmak; düşlerde olanın, akılda kalanın yitip gitmesine kıyamamak belki de. Geri dönüp baktığında, ardında bıraktıklarınla göz göze, yürek yüreğe gelme bahsi.
Daha küçük yaşlarda, işaret parmaklarımızla havadaki boşluğa kimselerin görüp okuyamayacağı şeylerle başlarız yazmaya. Kimini tekrar avuç içlerimizle siler, kimini de orada; havada, gökyüzünde öylesine bırakırız, başka oyunlara dalıp giderek.
Yalnız başımıza sokaklara çıkmaya başladığımızda, ellerimizdeki değnek uçlarıyla yağmurların yeşerttiği topraklara yazmaya başlarız daha sonra. Dikkat çekici olan, hep sevdiğimiz şeyler vardır bu yazılarda. Alelacele toprağa kazınıp daha sonra geri silinen isimler… İçimize sığmayan şeylerin, kelimelere dökülmüş cezbe halidir bu.
Gençliğin yürek diplerine sığmadığı zamanlarda, kâğıt ve kaleme de sığmayan yazılar, sokak aralıklarına, duvar diplerine dökülür yüreğimizden. Daha kalın ve silinmez kalemler kullanırız bunları yazarken. Kimisi sevdiğinin baş harflerini yazar, kimisi yaşasınlar, kimisi de kahrolsunlar ile dile getirir yürekçe lisanlarını. Ne sevdiğiniz görür bu yazıları ne de kahrolur kahrolmasını istediğiniz. Ama yazmışsınızdır sonuçta. İçinizdeki sevdanın yalın ayak koşuları dinmiştir az da olsa.
Kaderimize yazılanın oyuncuları olarak, yazgının, yazının gücüne olan inancımız, sevdiğimiz şeyleri de ölümsüzleştirmeye, kalıcı hale getirmeye iter bizleri. Yazı, bunun için ... . Hayatımızın her anında bir şeyler karalamaya çalışmamız bundan belki de...
Hayatımın önemli bir kısmı edebiyat ile iç içe geçmiş olmasına rağmen, şiire bir türlü ısınamadım. Bazı şiirler hariç olmak üzere, hiçbir şiirin beni etkilediğini düşünmüyorum. Peki bu iletiyi neden yazıyorum? Dün sabah yine bu sitede bir okurun, Mona Roza - Sezai Karakoç şiirini paylaştığını gördüm ve yaklaşık 24 saattir aklımdan çıkaramadım.
"Öyle adamlar var ki, kendi karısına bile değer vermeyip şiddet ve zorbalıkla istediklerini yaptırıyordu. Kadınlarına ve kızlarına gülümsemeyi çok görüyordu. Oysa sadece küçük bir tebessümün ona kat ve kat sevgiyle döneceğini bilmiyordu.
Öyle adamlar var ki, ömürleri boyunca dokunmadıkları sevdalarına saygı duyarak bitiriyorlardı ömürlerini ismi geçince gözleri dolan ihtiyarlar yürekler görürdüm fazlaca... Sevdiğinin saçının teline zarar gelse, uğruna ölecek adamlar bilirdim.
Öyle adamlar olmalı ki, sadece kendi etrafında ki kadınlara değil, aynı sokaktan birlikte geçtiği kadına saygı duyup sakınmalı bakışlarını. Zordaki birinden faydalanmak şöyle dursun, önüne çıkan taşı kaldırmalı. Umudunu yıkmamalı kadının... Çünkü kadınlar, umutsuz yaşayamaz!"
"Öyle adamlar var ki, kendi karısına bile değer vermeyip şiddet ve zorbalıkla istediklerini yaptırıyordu. Kadınlarına ve kızlarına gülümsemeyi çok görüyordu. Oysa sadece küçük bir tebessümün ona kat ve kat sevgiyle döneceğini bilmiyordu.
Öyle adamlar var ki, ömürleri boyunca dokunmadıkları sevdalarına saygı duyarak bitiriyorlardı ömürlerini ismi geçince gözleri dolan ihtiyarlar yürekler görürdüm fazlaca... Sevdiğinin saçının teline zarar gelse, uğruna ölecek adamlar bilirdim.
Öyle adamlar olmalı ki, sadece kendi etrafında ki kadınlara değil, aynı sokaktan birlikte geçtiği kadına saygı duyup sakınmalı bakışlarını. Zordaki birinden faydalanmak şöyle dursun, önüne çıkan taşı kaldırmalı. Umudunu yıkmamalı kadının... Çünkü kadınlar, umutsuz yaşayamaz!"
Sabır Taşı
Aldık nasibimizi hüzünden
İşte geldik gidiyoruz sevinsin
Halbuki ne güzel başlamıştı hikâye
Şerbet gibi bir gök üstümüzde
(Bedri Rahmi)
İstanbul’a kasvet fena çöker. Şenlenmesi de kederlenmesi de bahaneye bakar kentin. Ama bir efkârlandı mı da insanlarını daraltır, yürekleri sıkıştırır. Hava
Öyle adamlar var ki, kendi karısına bile değer vermeyip şiddet ve zorbalıkla istediklerini yaptırıyordu. Kadınlarına ve kızlarına gülümsemeyi bile çok görüyordu. Oysa sadece küçük bir tebessümünün ona kat ve kat sevgiyle döneceğini bilmiyordu.
Öyle adamlar da var ki, ömürleri boyunca dokunmadıkları sevdalarına saygı ve sevgi duyarak bitiriyorlardı ömürlerini. İsmi geçince gözleri dolan ihtiyar yürekler görürdüm fazlaca... Sevdiğinin saçının teline zarar gelse, uğruna ölecek adamlar bilirdim.
Ve öyle adamlar olmalı ki, sadece kendi etrafındaki kadınlara değil, aynı sokaktan birlikte geçtiği kadına saygı duyup sakınmalı bakışlarını. Zordakz' birinden faydalanmak şöyle dursun, önüne çıkan taşı kaldırmalı. Umudunu yıkmamalı kadının... Çünkü kadınlar, umutsuz yaşayamaz!
"RABITA NEDİR?''
(MUTLAKA SABIRLA OKUYALIM)
Konu içindeki ara başlıklar :
*Rabıta Bir İbadet Midir?
*Allah’a Götüren Her Yol Hayırlıdır
*Allah’ı Seven, Ancak Allah’a Götürür
*Sahabe-i Kiram’ın Rabıtası
*Gönlü Muhabbetle Arındırmak
*Salihlerin Rabıtası
Önce şunu belirtelim ki, rabıtayı tarif eden mürşidler, tek bir tanımla yetinmemişlerdir.
Sevgili Okur,
Kitabın ismi kendini eleverir lâkin okurken baştan sona kendini sır gibi gizleyen bir kadın selamlıyor mektubuyla sizi ve aşkıyla...
Her anına, dakikasına ömür biçen ama kaybetme korkusu ile kendini gizleyen aşığın psikolojisinin aynası bir mektupla tanınmayışını selamlıyor...
"Kimim ben?" Sorusuna sevdiğinin hayatında yanıt ararken, "hiç kimse" oluşuna nasıl katlanır bir insan. Hemde defalarca... Bir "an"ı paylaştığı kadını nasıl tanıyamaz insan! Şaşırtıcı ama düşündürücü... Ne denir buna? Her şeye rağmen hiç bir şey olmamış gibi nasıl tanışırsın defalarca -kendini unutup o olmuşken- onunla...
Bir taraf kendini diğer taraf seni unutmuş!
Unutmak..!
Her defasında yeniden unutulmak!
Ama siz unutmayın ne olur
Ne bu kitabı okumayı ne de güzel anlar paylaştığınız insanları unutmayın...
İyi okumalar
Nereye gittiğini bilmeden(Ishak), rehberinde bile ismi olmadan onunla(Jülide) kesişen yollar. Yollar hikayelerin başlangıcı hayatın seni çağırdığı sonuçtur. Başlanılan göç , bir insanın kırlangıç misali tüm herseyini alıp uzaklaşmaktır kendinden. Sükunet anlatıyordu aslında yolları kesişen iki kişinin hayatini .pişmanlıklar, hayal kırıklıkları ve umudu zayıflatacak en sevdiğinin(ANNE) bir resminin bile olmaması..ve git gide tutsağı olunan ruhlarin temizliğe düşünmeden apansız yol alması.
DüşerkenTarık Tufan · Profil Kitap Yayınları · 20186,2bin okunma
"Zeynep" ismi geçen her şey dikkatimi çekiyor o yüzden merak edip aldım. Cümleler çok kısa ve bende noktalamalara uyarak okuduğum için biraz zorlandım. Şiir tadında cumlelerdi. Kitap kahramanı aslında Zeynep değil. Fakat Zeynep isminin anlamı "değerli olan her şey " olduğu için sevdiğinin arkasından Zeynep demeyi seçmiş yazar. Ve herkesin Zeynep'i farklıdır dediği gibi...
ZeynepMuhammet Hasan Kaya · Karina Kitap · 201578 okunma