"Bazen hayatın çok hızlı aktığını duyum sarsın. Ve bu hayat denizinde "ne" olduğunu düşünürsün. Kalabalık bir otobüs durağında, en köşede kalmış olan sındır. Hiç fark edilmeyen... Kaldırımlarda hızlı hızlı yürürken, dönüp kimsenin bakmadığı... Hakkını ararken sesi en kısık çıkan... Hep seven ama hiç sevilmeyen... Kimsenin her şeyi olamayan...bazen tünelin ucundaki ışığa doğru yürürken arkadaki girişin çoktan kapanmış olduğunu bilemezsin.. geri dönüş yoktur.. ve ışık hep senden uzaklaşır.. İşte böyle! Hayatın figüran rolü verilmiş biriyim ben."
Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne ; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, " Veli Ağa'nın öküzleri gibi öküz yoktur " demesini isterdi. Daha gülünçleride vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : Gerçek sevgiyi ! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın !
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
Sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
Ne kadar acı çekiyor olduğum, sevgili lou, kendini tekrar bulup bulmaman meselesiyle bağlantılı değil. Senin kadar zavallı bir insanla hiç uğraşmamıştım.: Bihaber ama kurnaz bilinen şeyleri değiştirmekte usta bir kusurunda zevksiz ve naif küçük meselelerde dürüst ve adil, genellikle inatçılık göstermiyor mesele daha büyük olunca, yaşama
... iyi bir evin yuva olabilmesi için orada bir aile olması gerekmez mi? Evlilikten söz etmiyorum sadece, birini seven, biri olmadan ötekide mutsuz olacağından aynı çatı altında yaşamayı seçmiş insanlardan bahsediyorum. Sadece bir eş de değil, müşfik bir anne, ona baktığında köklerini hissedebileceğin, onun bedeninde kendini görebileceğin bir baba, belki daha da iyisi bir şefkat gösterebileceğin bir evlat, onun, seni hayata bağlayacak bitmek bilmez sorunları... Böyle insanlar olmadan, düzenli tertipli de olsa, her tarafı bal dök yala, tertemiz de olsa bir mekana yuva denilebilir miydi?...
….George’un sesi pekleşti, tok bir tona büründü, kelimeler çok söylenmiş, çok tekrarlanmış olduklarını belli edercesine, düzenli bir biçimde dökülmeye başladı ağzından. “Bizim gibi çiftlik ırgatlığı yapanlar, dünyanın en yalnız insanlarıdır hep,” dedi. “Ne aileleri vardır, ne de yerleri yurtları. Bir çiftliğe gelir, çalışır didinir, biraz para kazanır, sonra kente inip o parayı deve yaparlar. Bir de bakarsın, kuyruğunu kıstırmış, başka çiftliğe gidiyor. Yaşamdan bekledikleri hiçbir şey yoktur.” Lennie keyfinden bayılmıştı. “Tamam. Tamam! Şimdi de biz nasılız, onu anlat.” George devam etti: “Biz onlar gibi değiliz. Bizim bir geleceğimiz var. Derdimizi paylaşacak, bizi seven biri var. Başımızı sokacak yer bulamadık diye barlara dalıp paramızı son kuruşuna kadar harcayanlardan değiliz biz. Öyleleri hapse girse, kimsenin umurunda olmaz. Ama biz öyle değiliz.” Lennie atılıp onun sözünü kesti: “Biz öyle değiliz! Neden değiliz? Çünkü sen bana bakarsın, ben bana bakarım da ondan.” Sevinçle güldü.
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.