İnsanların büyürken çok mücadele ettikleri anne veya babalarina benzer kişilerle evlendikleri görüşü, terapi alanında eski bir klişedir. Bu yaklaşım o kadar da doğru değildir. Önemli olan, partnerimizin anne veya babamıza benzemesi değil, onunla beraber olduğumuzda, büyürken tecrübe ettiğimiz hisleri ve yaşadığımız zorlukları yeniden var edebilmemiz; fazlasıyla aşina olduğumuz ortamı yeniden yaratıp, deneyimli olduğumuz hamleleri tekrarlayabilmemizdir. Çoğumuz için aşk budur.
İnsan hem yapan, hem bozan, hem seven, hem kıran bir varlıktır. Bu çelişki onun, kendisini ve diğer insanları anlayabilmesini güçleştiren en önemli etmenlerden biri olmuştur.
İbn Teymiyye der ki:
"Yusuf aleyhisselam, Allah'ı seven ve dini ihlâsla O'na has kılan birisi olduğundan dolayı aşkla imtihan edilmemiştir. Allah Teâlâ onun hakkında şöyle buyurur:
"Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı." (Yusuf, 24)
Aziz'in karısına gelince, o şirk koşmakta idi; bundan dolayı da aşk ile imtihan edildi. Dolayısıyla, bir kimse 'aşk' ile imtihan ediliyorsa, bu ancak onun Tevhidinin ve ima- nının eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Allah'a yönelen ve O'ndan korkan bir kalpte, aşk hak- kında şu iki engelleyici şey bulunur:
1-) Allah'a yönelmesi ve O'nu sevmesi. Kuşkusuz
bu, her şeyden daha tatlı ve daha güzeldir. Allah'a duyulan
sevginin yanında herhangi bir yaratılmışın ona mukavemet gösterecek bir sevgisi kalmaz.
2-) Allah'tan korkması. Çünkü korku, onu aşktan alıkoyar. "277