Bu muazzam kurguda, hayat dolu genç bir çiftin aşkı, karmaşık bir öyküye dönüşüyor. Rüzgar'ın kalbinde taşıdığı sevgi, Rüya'nın masumiyetini kucaklamışken, karanlık bir gölge ansızın hayatlarına dalar. Yollarını kaybetmiş gibi hissederlerken, birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar; bir acı veda, ve ardında bıraktığı sorgulamalarla dolu bir boşluk.
Rüya, kendi aşkına ihanet etmek zorunda kalmıştır, zoraki bir teslimiyetle dolu günleri yaşarken içsel bir çıkmazın içine düşer. Rüzgar'ın gözlerindeki kaybolan umutları görmek, onun sevdiği kadının elinden kayıp gitmesine tanıklık etmek, adeta bir trajedinin perdesini aralar. Bu karmaşık dans, duygusal bir çıkmazı işaret eder; aşkın içindeki kördüğüm, çözülmeyi bekleyen bir sır gibi bekler.
Her cümlede, her satırda yankılanan bu hüzünlü aşk öyküsünde, Rüzgar'ın geri dönüşüyle birlikte yepyeni bir bölüm başlar. Gerçeğin örtüsü aralanırken, yalnızca masum aşkın değil, aynı zamanda karanlık sırların da aydınlanma zamanı gelir. Bu hikaye, aşkın, ihanetin, ve içsel bir çalkantının dansını ustalıkla sunuyor, bizleri bir duygu fırtınasına sürüklüyor.
Belki de bu hikaye, hayatın kırılma noktalarında, kendi gerçeklerimizle yüzleşme cesaretini bularak, içsel bir yolculuğa çıkmaya teşvik ediyor. Rüzgar ve Rüya'nın hikayesi, aşkın derinliklerinde kaybolmuş bir çiftin, zorlu bir gerçekle yüzleşerek ve yeniden doğarak varlıklarını sürdürme mücadelesini epik bir dille anlatıyor.