Biatçılara yaldızlı alıntı*
Güç'ün felce uğratıcı etkisi yalnızca yaratmış oldu­ğu korkudan değil, aynı zamanda, üstü-kapalı bir vaatten ileri gelmektedir: Gücü ellerinde tutan kişilerin kendilerine boyun eğen "zayıfları" koruyabilecekleri, onlara ilgi gösterebilecekleri, insanı güvensizliğin ve kendi sorumluluğunu kendi üzerine almanın yükünden kurtarabilecekleri, bunu da gereken düzeni sağlayarak ve bireye bu düzen içerisinde kendini güvenli hisse­debileceği bir yer vererek yapabilecekleri gibi bir vaatten...İnsanın bu tehdit ve vaat karşısında boyun eğmesi, gerçek "düşüşüdür". Güç'e, yani başkasının egemenliğine boyun eğmekle kendi gücünü, yani etkinliğini yitirmektedir...kendisine egemen olan kimselerin "gerçek" olarak nitelediği şeylerin gerçek olduğunu sanır. Sevme gücünü yitirir, çünkü duyguları bağımlı olduğu kişilere sıkı sıkıya bağlıdır. Ahlâk duygusunu yitirir, çünkü güç sahibi olanları tartışma konusu etme ve eleştirme yeteneksizliği yüzünden, herhangi bir insan ya da olay hakkında ahlâkî bir yargıda bulunamaz hale gelir. Ön-yargılara ve boş-inançlara kapılmaya yatkındır, çünkü bu gibi yanlış inançların dayanmış olduğu öncüllerin geçerliğini araştıracak durumda değildir. Kendi sesi, ona kendine gelmesi için çağrıda bulunamaz, çünkü kendisi üzerinde güç sahibi olan kişilerin sesini dinlemekten kendi sesine kulak vermeyi beceremez. Gerçekten de özgürlük, mutluluğun olduğu kadar erdemin de zorunlu şartıdır...
Sayfa 280 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
175 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Günah her şeyden önce Tanrı'ya karşı değil kendimize karşı işlenir." Dinler ve Tanrı olmasa dünyada kötülükler ve günahlar artar mı? Sonunda cezalandırılmayacağını düşünen insan bütün kötülük ve günahları kendisine mübah mı görür? Peki, dinler ve Tanrı kötülüklerin ve günahlarının önüne ne kadar geçebilmiştir? 1937 yılında Jung,
Psikanaliz ve Din
Psikanaliz ve DinErich Fromm · Say Yayınları · 20231,063 okunma
Reklam
Acı ve mutsuzluk da bilinçsiz olabilir; ve bastırma, hazla ilgili olarak betimlemiş olduğumuz aynı biçimlere bürünebilir. Kişi istediği ölçüde başarılı olamadığından, sağlığı bozulduğundan ya da yaşamındaki çok sayıda koşullar yüzünden kendisini mutsuz hissedebilir. Ama,mutsuzluğunun temel nedeni, üretken yanının eksik oluşu; yaşamındaki boşluk; sevme konusundaki yeteneksizliği; ya da kendisini mutsuz kılan çok sayıda içsel kusurlar olabilir. O mutsuzluğunu sanki başka bir nedeni varmış gibi ussallaştırır ve böylece gerçek nedeni ile olan bağlantısını kavrayamaz. Yine mutsuzluğun daha tam bir şekilde bastırılması, bu mutsuzluğun bilincine hiçbir zaman varılmadığında görülür. Böyle bir durumda kişi, gerçekte hoşnutsuz ve mutsuz olduğu halde, çok mutlu olduğuna inanır
Nevrotik bir insan, farkında olmaksızın, sevme yeteneksizliği ile başkalarının sevgisine büyük bir ihtiyaç duyma gibi bir ikilem içerisindedir. Burada, ilk bakışta son derece basitmiş gibi görünen, ama cevaplandırılması son derece güç olan bir soru çıkar karşımıza: Sevgi nedir ya da bizim kültürümüz içerisinde «sevgi» deyince ne anlıyoruz?
Tüm hastalıkların gerisinde sevme yeteneksizligi ve yetersizliği yatar.
İlahiyatçılar bunu uzun zaman önce fark etmişti: Umut sabrın meyvesidir. Eklemeli; alçakgönüllülüğün de. Gururlunun umut edecek zamanı yoktur… Bekleyemez, doğası zorladığı gibi zorlar olayları; başkaldırılarını tükettiğinde buruktur, yoldan çıkmıştır, vazgeçer: Onun için orta yol yoktur. Bilinçli olduğu kesindir; ama bilinçlilik, bunu unutmayalım, sevme yeteneksizliği dolayısıyla, kendilerinden olduğu gibi başkalarından da uzaklaşanların özelliğidir zaten.
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
"Gururlunun umut edecek zamanı yoktur... Bekleyemez, doğasını zorladığı gibi zorlar olayları ; başkaldırılarını tükettiğinde buruktur, yoldan çıkmıştır, vazgeçer: Onun için orta yol yoktur. Bilinçli olduğu kesindir; ama bilinçlilik, bunu unutmayalım, sevme yeteneksizliği dolayısıyla, kendilerinden olduğu gibi başkalarından da uzaklaşanların özelliğidir zaten."
Sayfa 182Kitabı okudu
İnsanın bu tehdit ve vaat karşısında boyun eğmesi, gerçek "düşüşüdür". Güç'e, yani başkasının egemenliğine boyun eğmekle kendi gücünü, yani etkinliğini yitirmektedir. Kendisini gerçek bir insan yapan bütün yeteneklerini kullanma gücünü yitirmektedir; aklı artık çalışmaz hale gelmiştir; zeki olabilir, nesneleri ve kendini yönetebilir, ama kendisine egemen olan kimselerin "gerçek" olarak nitelediği şeylerin gerçek olduğunu sanır. Sevme gücünü yitirir, çünkü duyguları bağımlı olduğu kişilere sıkı sıkıya bağlıdır. Ahlâk duygusunu yitirir, çünkü güç sahibi olanları tartışma konusu etme ve eleştirme yeteneksizliği yüzünden, herhangi bir insan ya da olay hakkında ahlâkî bir yargıda bulunamaz hale gelir. Önyargılara ve boş inançlara kapılmaya yatkındır, çünkü bu gibi yanlış inançların dayanmış olduğu öncüllerin geçerliğini araştıracak durumda değildir. Kendi sesi, ona kendine gelmesi için çağrıda bulunamaz, çünkü kendisi üzerinde güç sahibi olan kişilerin sesini dinlemekten kendi sesine kulak vermeyi beceremez.
Sayfa 337 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
...kendi oyuncularını, kulüplerini madden ve manen tahrip etmesine sebebiyet veren bu "fanatizm", aşırı, ölçüsüz veya kör bir sevgiden ileri gelmiyor. Tersine, burada bir sevgi eksikliği, bir sevme yeteneksizliği var. Nasıl barbarlığın, vandallığın tek ve esas kaynağı tribünler değilse, bu yeteneksizliğin de değil. Ama futbolun kendine özgü sihirli dünyası içinde, taraftar kültürünün kendi içinde değişebilecek şeyler var...
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.