"Her an yeni bir yaşam sunulur bize.
Bugün, şimdi, hemen
tutabileceğimiz tek şey budur." alıntısıyla başlıyor kitap ve bu noktada kendine hayran bırakıyor. Odile ve Isabelle olarak yazılmış iki bölümde bu iki kadının Philippe'in yaşamında nasıl yer aldıklarına ve en önemlisi de duygularının nasıl yaşandığına uzanıyor cümleler.
Son
VE BU BENIM HİKAYEM
Öncelikle belirtmem gerekir ki bu bir kitap incelemesi değildir, bu benim kitapla olan hikayemden küçük fakat hayati bir kesittir . (Anlatabildiğim kadarıyla)
Hayatımın son bir buçuk yıllık zaman diliminde vazgeçilmezim oldu kitaplar. Ve kitapçı dükkanları..Kapıdan içeri adım atar atmaz bizleri kuşatan o kitap kokusu, ve
AŞK MAHKUMU
Onu ilk kez gördüğümde kanadı kırık bir kelebeğe benzetmiştim. Uçmaya çalışan ama uçarken de acısını içinde yaşayan bir kelebeğe… Sanki acısını kabullenmiş gibiydi. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Ama bu konuda pek de başarılı değildi.
Ortak bir arkadaşımızın evinde verdiği doğum günü kutlamasında karşılaşmıştık. Dikkat çekici bir
Kökler kitabı, herkesin çok severek okuduğu lakin beni etkilemek bir yana okudukça kendinden soğutan bir kitap oldu. Neden? Çok sebebi var, hakikaten ama hepsini yazamayacağım diye düşünüyorum çünkü birini yazarken diğerini unutup yorumu paylaştıktan sonra hatırlarım herhalde. Olduğu kadar artık...
Kitabın bana göre en büyük problemi yazarın
_Söz ile Sihir eskiden aynı şeydi; sözlerin sihirli güçleri vardır.
_Sevgi ve sinir doğru orantılıdır.
_Aşk yoktur; libido vardır. Aşık insan deIidir.
_Dünün mutsuz çocukları, bugünün psikopatlarıdır.
_Hiçbir önerme, kendi kendisinin kanıtı olamaz.
_Sanat, çocukluk tecrübelerinin büyüklüğe
İnsan sevince nasıl da değişebiliyor? En başta gözlem yeteneği gelişiyor insanın. Sevdiğin insanı gözlemlemekle başlıyor her şey. Düşünmem dediğin ne varsa düşünüyorsun. Yapmam dediği ne varsa yapıyor insan. Belki de aşk böyle bir şeydi. Odile'in hoşlandığı insanlarla söylemlerinin değişmesi, bir çeşit aynileşmeydi ya da Isabelle' nin sırf Philippe' i seviyor diye onun bakış açısıyla hayatı anlamaya çalışmasıydı. Sevdiğine benzemeye çalışmaktı belki de. Dickie'nin yaptığı gibiydi aşk..Olası ihtimalleri kafanda düşünmek, sevdiğini sakınmaya çalışmaktı. Mütemadi bir sarhoşluk içinde onu düşünmekti. Sevdiğinin izini, ruhunu üzerinde taşımaktı. Ve aşk iklimler gibiydi, rolleri de değiştiriyordu duyguları da. Her duygu değişmeye mahkûmdu. Başlarda kitabı sıkılarak okudum fakat kitap bitince kendime şu soruyu sordum; bir kalbi sevmek için ne kadar fedakâr olmak gerekir? Aşk her şeyin üstesinden gelebilir mi? Isabelle'i kimi yerde takdir etsem de çoğu yerde yok artık dedim. Ben olsam sanırım bu kadar fedakâr olamazdım. Son olarak keşke yazgılarımızla isteklerimiz bir olsaydı.