Hüzünlüdür bu yazılar. Karanlık bir odada, bir masa lambasının ışığı altında yazılırlar. Nedendir bilinmez, bazen bir hüzün çöker yüreğime, gece oluverir birden her yerde. Hüznü bile layığıyla yaşamak ister bazen insan. Öyle bir gece işte. Bazen seni bir kalem ve bir kağıttan daha iyi anlayan, yahut daha iyi anlatan hiçbir şey, hiç kimse olmaz. Kalemin kağıtta çıkardığı sesi mi seviyorum yoksa şu beyaz sayfanın adım adım karalanışını mı, bilmiyorum.
Gece bu kadar sessiz olunca kalbinin atışını bile duyabiliyor sanki insan. Gece en çok aşkı mı düşündürüyor acaba insana ?
Ben hep geceleri hayal kurarım mesela, gün doğunca yok olur hayallerim. Gün ayar ve yıldızlar gibi tek tek kayar hayaller. Sevilmekten daha çok sevmeyi severim ve en çok geceleri özlerim sevmeyi. Ne büyük meziyet bu sevme işi. Baktıkça pır pır eden yüreğinle, gözlerinin içine kadar gülümseyerek, durduramadığın o hep kokusunu alabilecek kadar yakın olma isteğiyle, birbirine dolanan ellerin ayaklarınla...
Birini çok sevmek böyle hüzünlü yazılar yazdırmasa keşke, avazın çıktığı kadar bağırtsa, haykırtsa seni tüm dünyaya.
Oysa yazmak nasıl da sessiz. Kalemin kağıda haykırışını duyamaz kimse. Bu yazılar yazılır da bir defterde unutulup eskir. Yazılanlar ise yazanın kalbinde koca bir boşluk olup kalır, her bir kelimesiyle.
Neyse işte, hüzünlüdür bu yazılar ve bazen iyi değildir geceler.