Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor. (s.25/ Alemdağ'da Var Bir Yılan)
- Kafa dediğin eskir, ihtiyarlar, ölür bile insan ölmeden, dedi.
Sonra kalbini gösterdi:
- Eskimeyen, eksilmeyen şey buradadır. Sustu. (s. 53/ İki Kişiye Bir Hikaye)
Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmaya, balık da gitgide saniyeden saniyeye, pek belli bir halde beyazlanmaya başladı. İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu hepimizin bildiği bir korkuydu: Ölüm korkusu.
(s.86/ Dülger Balığının Ölümü)
Ah bu yasaklar! Kendi kendimize, başkasının bize, bizim başkalarına, devletin tebaasına, tebaanın devletine, belediyenin hemşerisine, hemşerinin belediyeye koyduğu yasaklar!..
Yasaklarla çevrili bir dünyada yaşamasak yasaksız yaşayamazdık. Halbuki hayvanlar, hele ehlileri, yasaksız ne de güzel yaşıyorlar. Hafif, cilve gib, o da boğaz derdinden doğan zırıltılardan başka, gel keyfim gel, yaşamıyorlar mı? Yasakları kabul ettik. İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır. (s.98/ Çarşıya İnemem)
.
.
.
Sait Faik'i anlayabilmek için yazarı derinlemesine bilmek lazım. Öykücülüğe yeni bir tarz getiren yazarın hayatı sorgulama biçimi dümdüz değil, bazen bir yılanın uykusunda, bazen bir martının yoldaşlığında, bazen çilingir sofrasında... Okumak bazen zor ama anlamlar derin.. Okunmalı mı? Evet