Bin kere kilide vurmuştu yaralı kalbini,
Bir rüzgârın minik esintisi kırdı geçti kilitleri.
“Derdim yok, tasasızım yürek bahçelerinde,” diyor ya;
Yalan!
Ben duyarım her gece gönlünün feryatlarını.
Duvarlarının penceresizliğine konar şimdi kuş cıvıltıları,
Kovalar kargalar, yürek bahçelerindeki korkulukları.
Bir kıyamet başlar her akşam yeniden,
Her sabah yeniden doğar kendi yüreğinden, yağız bir delikanlı.
Ne vakit otursa Yalnızlar Köşkü’nde,
Bir derin iç çeker, yüreğindekini beslercesine.
Abdestini alır, kırk rekât namazını kılar Tanrı önünde,
Tövbe eder aşka.
Kulu bu denli sevmek, şirktir çünkü Tanrı katında.
Fakat… Fakat tövbe tutmaz aşkın kudreti.
Olimpos yıkılır da, düşmez âşığın saçının tek teli.
Kucaklar yüreğinden akan seli, taşır dağların ardına.
Oturur yine yalnızlığının baş ucuna, verir yüreğini esen rüzgâra.
“Sevmenin böylesi ne ağır yük,” desen de sabahtan akşama;
Sev delikanlım, sevmekten başka ne işin kaldı ki dünyada?