Bugün günlerden yağmurlu bir cumaydı. İşten çıkmış otobüste kafamı cama dayayıp "çok eski şarkı" isimli müziği dinliyordum. Sözlerinde "iznin olmadan hala seviyorum seni" geçiyordu. Evet, onun izni olmadan hala onu seviyordum. Onu "kafamda dönüp duran plaklar" gibi çalıp duruyordum adeta...
Sanki bedenime tüm
MODERN HAYATIN GÖLGESİNDE KAYBOLUŞUMUZ
Şehir hayatından sıkılıp köylerde yaşamak isteyen insan sayısı giderek artıyor. İnsan ilişkilerinin sığlığı, kalabalık içindeki yalnızlık duygusu, evcil bir hayvana dahi bakmanın zahmeti, yarım saatlik bir işiniz için bile tüm gününüzün trafikte geçmesi gibi bir çok negatif nedenler, gittikçe metropollerden
Bakın sevmek öyle cümlelerde filmlerde gördüğünüz gibi bir şey değil. Yani öyle birkaç sevgi mesajı, birkaç gece, birkaç sahiplik fotoğrafları falan öyle değil. Daha farklı. Mesela onu görünce hızlanan kalbiniz, her adımda ona yaklaşma, onu görme hissidir sevmek. O adımları onun için atmaktır. Bir sokak arasında elini tutmak,
Bugün uzun zamandır yapmadığım "şans ver" başlıklı yazılarıma bir yenisini daha ekleyeceğim. 1974 Yapımı siyah beyaz ve Alman sineması eseri olan Alice in the Cities (Alice in den Städten) filmini izledim ve film beni gerçekten çok etkiledi. Filmin içeriğini çok kaba hatlar ile anlatacağım ve daha sonra neden etkilendiğimi aktarmaya
“Uzun uzun anlatılmıyor bazen. Tüm gün sustuğu oluyor insanın. Öyle dermansız bırakıyor, öyle gücünü kaybettiriyor bazı hisler.. anlatsan kifayetsiz kalıyor kelimeler. Sussan baş ağrısı.. Neden diye sorsan isyana giriyor, şükretsen gönül razı değil. Türküde geçen bir kısım geliyor aklıma. Aleme gösterdin zevki sefa, dert ile mihneti bana mı verdin? 🥀 Dün yine uzun zamandır olmadığım kadar kötü oldum. Bizimkiler kavga ettiler. Birbirlerine ettikleri o ağır sözler altında ben eziliyorum artık. Kim haklı diye soruyorlar sonra bana. Benim gözler kızarık, sesim kısık.. haklıyı bulmak istemiyorum artık. Geçinmek bu kadar zor muydu, yoksa biz mi beceremedik? Sevmek, sevilmek bu kadar imkansız mıydı, yoksa biz mi onu ulaşılmaz kıldık? Anlamak, anlaşılmak bu kadar zor muydu, yoksa biz mi hiç denemedik? Demiştim ya biz ailece çok iyiyiz diye. Evet biz dünya iyisiyiz. Herkes heveslenir bize. Ama biz birlikte olmayı beceremiyoruz. Biz anlaşmayı beceremiyoruz. Biz birbirimizi sevmeyi beceremiyoruz.” 💔
Ben seni beni sevesin ümidi ile sevmedim, ben seni sevmeyi sevdim.
Şimdilerde buna 'platonik' diyorlar ne acı, sevmek beklenti için yapılmaz...
Bir Yunus.
Şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın... Yüz mü bunlar! Sararmış, uzamış... Gülmeyi unutmuş... Bu yüzler sevinci unutmuş. Sevmeyi unutmuş. Şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş.
Ne iş yaptığını sorarken, ne işle geçindiğini öğrenmek istemiştim.
- işini sevmek ne demektir? diye sorup yine kendisi yanıtladı: Hergünün yirmi dört saati, uykunda bile sevdiğin şeyi düşünmek...
şaraplarımızı tüketmiştik. Birer şişe daha getirttik. O yaşta bir adamın sevgilisi kimbilir nasıl bi şeydir!
- Yaşınızı sorabilir miyim? dedim.
- Benim yaşımda birinin sevmeyi yaşamının tek işi saymasını siz de herkes gibi yadırgıyorsunuz. Yetmiş yaşımdayım... dedi.
- Aynı yaştayız demek.
- Elbet, Tülsü'yü de merak ediyorsunuz, değil mi? Herkes merak ediyor çünkü, yetmiş yaşındaki adamın sevgilisini...
Birisinin sırf onu sevdiğiniz için size kötü davranmasına izin vermeyin.
Eğer canın acıyorsa bırak gitsin.
Başkalarını sevmek için elinizden geleni yapın ama kendinizi sevmeyi unutmayın.
Sen samimi sevgiyi hak ediyorsun.
Bırakmak büyük cesaret ister