Aslında fedailerin davalarına bağlanmalarının, gözlerini kırpmadan ölüme koşmalarının ve verilen görevi canları pahasına yapmalarının asıl nedeni; yeryüzünün cehennem olduğuna ve eğer görevlerini yerine getirirlerse daha iyi bir hayata doğacaklarına, Tanrı'ya kavuşacaklarına olan inanç ile beslenmeleriydi. İnanıyorlardı ki bunu Seyduna sağlayacak!
Onların haşhaşı Hasan Sabbâh'tı.
İnançlarıydı.
Elbette bu inancı, bu bağlılığı anlamak zordu. Anlayamayanlar için de öykü uydurmaktan başka çare yoktu. Bütün gizemli işler gibi anlaşılamayanlara iftira dolu öyküler uydurmak...
Hiçbir şey gerçek değil, her şey mubah. Kitabın felsefesi bu söz üzerine kurulu...
Kitap baya akıcı, her ters köşelerle dolu. Bir sonraki olayı tahmin edemiyorsunuz ve kendini okutan bir kitap. Heyecan hep dorukta, acaba sonraki bölümde ne olacak diye diye okuyup gidiyorsunuz. Hasan öyle bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor ki bana şunu gösterdi zeka yanlış alanlara kullanıldığında çok tehlikeli bir unsurdur.
Kitaptaki Meryeme halimeye, kendini kuleden atan yusufa kendini hançerleyen Süleymana çok üzüldüm. Tabi ibni Tahirede üzüldüm ama neden onun fikir değiştirdigini pek anlayamadım. Açıkçası ben ibni Tahir tekrar güçlenerek seydunanin karşısına çıkar onu yıkar diye beklemiştim.
İnanç insana herseyi yaptırır. Ve yanlış yonlendirirsede korkunç olur. Dini alet etmek böyle bir birsey. Kitleleri durduran güçlü bir yapıdır inanç. Ve seyduna bunu bildiği için çok kolay planını uyguladı.
Ben kitabı şaşırarak çok beğenerek okudum. İlk basta sıkıcı bir tarih romanı bekledim ama durum tam tersi oldu içine çeken bir romandi benim için.
Okumak isteyenlere kesinlikle öneririm. Keyifli okumalar.