Yesilin Kızı Anne serisinin sekizinci kitabı hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle bu serisiyi Ren Yayınları' dan takip ediyorum. Serideki kitapların her biri ilk kitaptan itibaren Anne'nin yaşadığı yer ile isimlendirilmiş. Green Gables, Avonlie, Adanın Kızı, Rüzgarlı Söğütler, Hayaller Evi, Ingleside, Gökkuşağı Vadisi vb. Yalnız bu son kitabın alt başlığı Rilla. Rilla kim mi? Anne'nin en küçük kızı.
Seriyi okuduysanız Green Gables'li küçük yetimin artık beş çocuklu bir kadın olduğundan haberiniz vardır. Son kitaba ismini veren Rilla da Anne Blythe'ın kızlarından biri. Ve biz serinin son kitabında çocukluktan genç kızlığa geçiş sürecini büyük dünya harbi yıllarında geçiren Rilla' nın değişimine tanıklık ediyoruz.
Montgomory seri boyunca bazı kitaplarda farklı anlatım türleri denemişti. Örneğin beşinci kitap romandan çok mektup tarzında yazılmıştı. Anne' nin Green Gables'a ve Gilbert'a yazdığı mektuplardan oluşuyordu. Bu son kitapta ise bazı bölümler Rilla'nın günlüğü şeklindeydi. Açıkçası bu durum beni pek de rahatsız etmedi.
Yeşilin Kızı Anne serisi daha çok genç yetişkin tarzında bir seri. Pek sevdiğim bir tür değil aslında. Ama ilk kitabından itibaren(bunda netfiliks dizisinin de payı var sanırım) heyecanla takip ettiğim bir hikaye oldu. Anne'nin gelişimini ve dönüşümünü takip etmek, hatalarını hatalarından çıkardığı dersleri bilmek, neredeyse tüm hayatına tanıklık etmek çok keyifli. Bu keyif büyük ölçüde karakterle özdeşleşebilmemden kaynaklı sanırım.
Küçükken takip ettiğim Bir Genç Kızın Gizli Defteri içinde bu heyecanım benzerini yaşamıştım.
Her neyse, asıl konumuza dönelim.
Tuhaf bir şekilde bu kitap bana birinci kitabın hissini en çok veren kitap oldu. Rilla'yı hem karakter hem görünüş olarak Anne' e çok benzettiğim için olabilir.
Ayrıca serinin bu kitabı için birinci kitaptan sonra en sevdiğim kitap oldu diyebilirim. Nedenini de hemen açıklayayım.
Eğer bir zaman makinesi olsaydı mutlaka 1900-1920 tarihleri arasına gitmek isterdim. Birinci dünya savaşı döneminde Anadolu topraklarında yaşamak ve o tarihe tanıklık etmek isterdim. Bu dönem beni her zaman çok heyecanlandırmış ve duygulandırmıştır. Kendimi bu döneme ait hissederim. Anne serisinin son kitabı da tam olarak bu tarihlerde geçiyor. O tarihlerde ve cephede. Birinci Dünya Savaşı'nı çoğu zaman ittifak güçleri tarafından gözlemlemiştim. İlk defa karşı taraf gözünden bir hikaye ile bu kadar özdeşleştim sanırım. Jem' in Türklerle savaşta olması belki de Çanakkale'de düşman siperlerinde olması ve en çok sevdiğim kitap karakterinin oğlu olması beni çok etkiledi. Hatta kitabın bu bölümlerinde Mustafa Kemal'in Çanakkale Savaşı sonrası Anzak annelerine yazdığı mektubu tekrar açıp okudum. Bu da ayrı bir hüzün yaşattı bana. Çünkü Mustafa Kemal'in o mektubu yazdığı "evlatlarını uzak diyarlarlardan savaşa yollayan analar"dan biride en sevdiğim roman karakteri olan Anne'di.Savaşta bizim sevindigimiz zaferlere onların üzülmesi, onların sevindigi zaferlere bizim üzülmemiz oldukça etkiledi beni. Üstelik kitapta genel olarak hakim olan savaş karşıtı tınıyı oldukça samimi ve gercekçi buldum.
Savaş karakterlerin ağzından tüm siyasi ayrıntıları ile anlatılmıştı. Belki de bu yüzden anlatılan olaylarda bir olgunluk hissettim. Olgunluk ve acı. Özellikle Walter'in ölümü kısmı çok acıklıydı. Sadık köpek Pazartesi'nin savaşa giden sahibini yıllarca tren garında beklemesi, Walter' in ölümünü hissedip sabaha kadar uluması oldukça etkileyiciydi.
Serinin birinci kitabı en sevdiğim kitap olmasına ne rağmen Yeşilin Kızı Anne-Rilla yani son kitap benim için bambaşka bir yerde.
Son olarak şunu da söylemeliyim ki serinin yazarı Montgomory' e de küçük bir hayranlık duymaya başladım. Dönemine göre oldukça entelektüel ve aydın bir kadın. Feminist duruşu var. Beni en çok çeken yanı bu sanırım. Ve günümüzde popüler olmasının nedeni de bu bence. Dönem dönem tekrara düşmesi, iflah olmaz bir romantik olması, dünyada bekar kalmaması için yemin etmişcesine herkesi evlendirmesi (son kitapta 'kız kurusu' Suzan'ın bile kısmeti açılıyor) gibi sevmediğim yanları yok mu? Var.
Ama iyisiyle kötüsüyle Anne Shirley benim en sevdiğim kitap karakteri. Sekiz kitaptan oluşan bu seri ise en sevdiğim kitap serisi. Sekizinci kitap ise bu serinin en sevdiğim kitabı.
Yesilin Kızı Anne serisinin sekizinci kitabı hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle bu serisiyi Ren Yayınları' dan takip ediyorum. Serideki kitapların her biri ilk kitaptan itibaren Anne'nin yaşadığı yer ile isimlendirilmiş. Green Gables, Avonlie, Adanın Kızı, Rüzgarlı Söğütler, Hayaller Evi, Ingleside, Gökkuşağı Vadisi vb. Yalnız bu son kitabın alt başlığı Rilla. Rilla kim mi? Anne'nin en küçük kızı.
Seriyi okuduysanız Green Gables'li küçük yetimin artık beş çocuklu bir kadın olduğundan haberiniz vardır. Son kitaba ismini veren Rilla da Anne Blythe'ın kızlarından biri. Ve biz serinin son kitabında çocukluktan genç kızlığa geçiş sürecini büyük dünya harbi yıllarında geçiren Rilla' nın değişimine tanıklık ediyoruz.
Montgomory seri boyunca bazı kitaplarda farklı anlatım türleri denemişti. Örneğin beşinci kitap romandan çok mektup tarzında yazılmıştı. Anne' nin Green Gables'a ve Gilbert'a yazdığı mektuplardan oluşuyordu. Bu son kitapta ise bazı bölümler Rilla'nın günlüğü şeklindeydi. Açıkçası bu durum beni pek de rahatsız etmedi.
Yeşilin Kızı Anne serisi daha çok genç yetişkin tarzında bir seri. Pek sevdiğim bir tür değil aslında. Ama ilk kitabından itibaren(bunda netfiliks dizisinin de payı var sanırım) heyecanla takip ettiğim bir hikaye oldu. Anne'nin gelişimini ve dönüşümünü takip etmek, hatalarını hatalarından çıkardığı dersleri bilmek, neredeyse tüm hayatına tanıklık etmek çok keyifli. Bu keyif büyük ölçüde karakterle özdeşleşebilmemden kaynaklı sanırım.
Küçükken takip ettiğim Bir Genç Kızın Gizli Defteri içinde bu heyecanım benzerini yaşamıştım.
Her neyse, asıl konumuza dönelim.
Tuhaf bir şekilde bu kitap bana birinci kitabın hissini en çok veren kitap oldu. Rilla'yı hem karakter hem görünüş olarak Anne' e çok benzettiğim için olabilir.
Ayrıca serinin bu kitabı için birinci kitaptan sonra en sevdiğim kitap oldu diyebilirim. Nedenini de hemen açıklayayım.
Eğer bir zaman makinesi olsaydı mutlaka 1900-1920 tarihleri arasına gitmek isterdim. Birinci dünya savaşı döneminde Anadolu topraklarında yaşamak ve o tarihe tanıklık etmek isterdim. Bu dönem beni her zaman çok heyecanlandırmış ve duygulandırmıştır. Kendimi bu döneme ait hissederim. Anne serisinin son kitabı da tam olarak bu tarihlerde geçiyor. O tarihlerde ve cephede. Birinci Dünya Savaşı'nı çoğu zaman ittifak güçleri tarafından gözlemlemiştim. İlk defa karşı taraf gözünden bir hikaye ile bu kadar özdeşleştim sanırım. Jem' in Türklerle savaşta olması belki de Çanakkale'de düşman siperlerinde olması ve en çok sevdiğim kitap karakterinin oğlu olması beni çok etkiledi. Hatta kitabın bu bölümlerinde Mustafa Kemal'in Çanakkale Savaşı sonrası Anzak annelerine yazdığı mektubu tekrar açıp okudum. Bu da ayrı bir hüzün yaşattı bana. Çünkü Mustafa Kemal'in o mektubu yazdığı "evlatlarını uzak diyarlarlardan savaşa yollayan analar"dan biride en sevdiğim roman karakteri olan Anne'di.Savaşta bizim sevindigimiz zaferlere onların üzülmesi, onların sevindigi zaferlere bizim üzülmemiz oldukça etkiledi beni. Üstelik kitapta genel olarak hakim olan savaş karşıtı tınıyı oldukça samimi ve gercekçi buldum.
Savaş karakterlerin ağzından tüm siyasi ayrıntıları ile anlatılmıştı. Belki de bu yüzden anlatılan olaylarda bir olgunluk hissettim. Olgunluk ve acı. Özellikle Walter'in ölümü kısmı çok acıklıydı. Sadık köpek Pazartesi'nin savaşa giden sahibini yıllarca tren garında beklemesi, Walter' in ölümünü hissedip sabaha kadar uluması oldukça etkileyiciydi.
Serinin birinci kitabı en sevdiğim kitap olmasına ne rağmen Yeşilin Kızı Anne-Rilla yani son kitap benim için bambaşka bir yerde.
Son olarak şunu da söylemeliyim ki serinin yazarı Montgomory' e de küçük bir hayranlık duymaya başladım. Dönemine göre oldukça entelektüel ve aydın bir kadın. Feminist duruşu var. Beni en çok çeken yanı bu sanırım. Ve günümüzde popüler olmasının nedeni de bu bence. Dönem dönem tekrara düşmesi, iflah olmaz bir romantik olması, dünyada bekar kalmaması için yemin etmişcesine herkesi evlendirmesi (son kitapta 'kız kurusu' Suzan'ın bile kısmeti açılıyor) gibi sevmediğim yanları yok mu? Var.
Ama iyisiyle kötüsüyle Anne Shirley benim en sevdiğim kitap karakteri. Sekiz kitaptan oluşan bu seri ise en sevdiğim kitap serisi. Sekizinci kitap ise bu serinin en sevdiğim kitabı.