…görüntü alanına sürekli olumsuzluk akan bir insanın düşünceleri nasıl güzel olabilir ki? Görüntü alanımıza giren güzel şeyleri artırmamız gerekiyor ki düşünceleri güzelleştirelim.
Gözümüz ile zihnimize akan görüntüler bizim zihnimizin en çok ne ile meşgul olacağını belirler. Yani düşüncelerimizi şekillendiren aslında büyük oranda gördüklerimizdir.
Vücudun nasibi boğazdan girer, ruhun nasibi de doğru sözdür ve kulaktan girer. Vücut yemekle, ruh da güzel ve doğru sözle beslenir. İnsan boğazına ve diline hâkim olursa, mutlu olur.
Başımıza gelen bu çirkin olayların arkasında bizim için saklanmış bir güzellik var. Ya bu olayların arkasında bizim için saklanmış bir güzellik var. Ya bu olaylarla biz olgunlaşıyoruz, ya gelecekteki başka zor bir imtihana hazırlanıyoruz, belki de bu olaylar günahlarımıza kefaret oluyor. Bazen de görünüşteki çirkin bir olay bizi çok daha büyük belalardan koruyan bir anahtar oluyor. Her bir olayda güzellik neredeyse o yöne sıçrayıp, oradaki güzelliği keşfedip mutlu olabilir insan.
Günümüz terapileri içinde iş-uğraş terapisi vardır. Büyük Osmanlı İmparatorluğu’nda akıl hastalıklarının tedavisinde sepet ördürme, bir işle meşgul etme mühim bir yer tutar. Çünkü insanın mutluluğunu elinden alan şeylerden biri de boş zamanlarda düşündükleri ve hayal ettikleridir.
Boş zamanlarda olumsuz fikirler insanın zihnine üşüşür, geçmişin acı anıları yeniden yaşanır, şüpheler zihni kemirmeye başlar.
Bu konuda İslam dininin kursal kitabi Kur’an-ı Kerim’deki şu ifade ne kadar da güzel bir yol gösterici (İnşirah s. 7.ayet) : “Boş kaldın mı, bir başka iş ile yorul…”
Biz yetişkinler ise maskelerle yaşıyoruz. Olduğumuz gibi değil, olmamız gerektiği gibi davranıyoruz. Her ortama uygun bir maskemiz var. İçimizi dışımıza yansıtmıyoruz. Kendimiz olamamak, başkalarının beklentisine göre yaşamak bizde mutsuzluğa neden oluyor.
Öyleyse mutlu olmak için gönlümüzün geniş, affediciliğimizin bol olması gerekiyor.
Mesela art niyet içermediği belli olan bütün hataları hemen affedebiliriz…