Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Sezin
Sezin
@sezce
İstanbul
72 okur puanı
Eylül 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Derde Deva Randevu 3
Hem çizgi roman tadında, hem de okuyucuyla buluşturduğu yazarlarla sohbet tadında geçen bir eser. Kitapta sohbet edilen yazarlar şunlardır: Ömer Hayyam, Charles Dickens, Fatma Atiye, Stefan Zweig, Abdülhak Şinasi Hisar, Isaac Asimov, Susan Sontag, Oğuz Atay, Tomris Uyar. Yazar sanatçıların yazdığı eserlerden parçalar alarak kendi sorularına cevap havasında bir kitap hazırlamıştır. Kitapta adı geçen yazarların, düşünceleri, eserleri hakkında kısa ve hızlı bilgi edinmek için bu kitap güzel bir kaynak oluşturuyor. Fakat fikrimce bu yazarları gerçekten tanımak için yeterli gelmiyor.
İlk kez karşılaştığımız, kendisi hakkında bir fikrimiz olmayan yazarlar ile ilgili genel bilgi edinmek için başarılı buldum kitabı. Bu sohbetler Murat Menteş’in akıcı ve mizah dolu kalemiyle birleştiğinde, oldukça eğlenceli bir deneyim ile karşılaşıyor okuyucu.
Van Gogh’un hayatı, eserler ve kişiliği hakkında kısa ama oldukça açıklayıcı bir kitap. Van Gogh’u anlamak için keyifle okudum. Özellikle kitapta bulunan illüstrasyonlar, kitabı çok keyifli bir hale getirmiş. Ressamın eserleri hakkında bilgi alırken, o eserleri görüp inceleme fırsatınızın da olduğu, resimlerle dolu, bilgilendirici bir kitap olmuş. Bu serinin Van Gogh gibi daha birçok önemli ismi anlatan kitapları da var, ve hepsini okumak ve incelemek için sabırsızlanabiliyor insan.
Van Gogh’u tanımayan yoktur belki de, kendi kulağını kesen bir ressam olarak bilir çoğu kişi. Ama kitapla beraber, aslında onun ruh halini anlamak fırsatını elde ediyor okuyucu. Böyle muhteşem eserler ortaya çıkaran bir ressamın, psikolojik travmalarını ve gelgitlerini okumak, anlamak, bu eserlerin derinine inmek, oldukça keyifli bir deneyim oldu benim için.
Cehenneme Övgü
Gündüz Vassaf’ın “Gündelik Hayatta Totalitarizm” başlığı altında topladığı çeşitli konulardaki denemelerinden oluşan kitabıdır. Aslında bu başlığın da her şeyi açıkladığı gibi, gündelik hayatlarımızda aslında ne kadar da özgür olmadığımızı, sürekli baskılarla yaşadığımızı, sıradanlaşmış düşüncelerimizi hedef alıyor yazar, ve belki de daha önce hiç
Okur Takip Önerileri
Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi
Nilgün Marmara’nın üniversitedeki bitirme tezi olarak sunulan kitapta, Sylvia Plath’ın şairliği ve intiharı incelenmiştir. Kitapta Sylvia Plath’ın hayatına dair birçok detaya yer verilmiştir. Çektiği acılar, acılarını şiirleriyle yenmeye çalışması, yine de ölümüne yenik düşmesi teması işlenmiştir. Aslında bir intiharın ardında bıraktıkları, kişiyi buna itenler psikolojik olarak çok güzel irdelenmiştir. Kendini yok etmek, kendini aslında korumaya çalışmak, sevgi görmek istemek, mutluluk arayışı, Sylvia Plath için söylenebilecek şeylerdir.
Aslında bu incelemenin bence en can alıcı noktası, bu analizi yapan Nilgün Marmara’nın da, Sylvia Plath gibi kendi hayatına son vermesidir. Burada yaptığı incelemeler, tespitler, bu durumda aslında biraz da kendisini anlatmasıdır sanki. Kendi varoluşsal sıkıntılarını, kendi acılarını bu analizle aslında biraz daha açığa çıkarmıştır. Bu analiz hem Sylvia Plath’i hem de Nilgün Marmara’yı anlamak için çok başarılı bir kaynaktır.
Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında AnalizNilgün Marmara · Everest Yayınları · 20181,103 okunma
Romeo ve Juliet
William Shakespeare’in ölümsüz eseri, iki kavuşamayan aşığı anlatan bir klasik tiyatro eseridir. Aileleri birbirine düşman olan Romeo ve Juliet, bütün olumsuzluklara rağmen birbirlerine olan sevgileri ve bu sevginin anlatılışı oldukça etkileyici. Shakespeare’nin bütün eserlerindeki o şiirsel dili, okuyucuyu içine alıyor. Sözcükler sanki sayfadan akıyormuş gibi bir çırpıda, zevkle okunuyor.
Belki hepimizin bildiği karakterler Romeo ve Juliet, ve belki herkes bu hikayeyi de biliyor. Fakat kitapta kelimeler o kadar güzel bir araya getirilmiş, dil o kadar keyifli ki, bilinse de bilinmese de mutlaka okunmalı bence bu eser. Büyük bir aşk, hazin bir son.
Bir Çöküşün Öyküsü
Stefan Zweig’in, bir kadının soylu yaşamından sürülerek, gittiği yerde yaşadığı acıları, yalnızlığını, ruhsal bunalımını anlatan kısa bir öyküsüdür. Yazarın diğer eserleri yanında, benim fikrimce biraz sönük kalan bir eser. Yine de anlatım ve psikolojik betimlemeler oldukça etkileyici. Bir kadının elinden sahip olduğu soylu yaşam alındığında, hissettiği derin yalnızlık ve ölme isteği okuyucuyu içine alıyor. Kendini hala önemli hissetmek için yaptıkları, bekledikleri ve kendi kötü durumunu gizlemek için fazlaca gösterdiği çaba, aslında insan psikolojisini açıklıyor.
Kitabın son bölümünde, bu kadının ölme isteğiyle karşılaştırıyor yazar bizi. Aslında, karakterin içinde bulunduğu durumun çaresizliğinin en büyük göstergesi oluyor bu. Ve ölümünü de bir oyun oynayarak gerçekleştirmesi, aslında kendini insanlara gösterme çabası, önemli olduğunu hissetme çabasından kaynaklanıyor. Bir ölüm. ‘Ben burdayım’ demek için.
Dublörün Dilemması
Murat Menteş’in oldukça eğlenceli, esprili, biraz bilim kurgu öğeleri içeren, dili oldukça akıcı romanı. Yazarın kelime oyunları özellikle değerli kılıyor kitabı. Oldukça keyifli bir filmi izlemek gibi geldi bana bu eser. Karakterler bir filmden fırlamışçasına canlı ve bizden. Yazarın bazı tespitleri, detaylı bir araştırma gerektiren önemli incelikler içeriyor. Ben okurken kitabın birçok yerinde tebessüm ettim. Ve şaşırdım yazarın bu cümleleri kurmasına, mizah duygusuna, beni bunca içine almasına.
Kitabın ilginç yanı, olayların farklı karakterlerin dilinden ayrı bölümlerde anlatılmasıydı. Aynı olayı farklı kişilerden dinliyorsunuz ve önemli ipuçlarıyla karşılaşıyorsunuz. Bazı bazı geri dönüp, tekrar okuyorsunuz iki karakteri karşılaştırarak. Ve bu geri dönme isteği, merakı, okuyucuyu olayın içinde tutan önemli bir gösterge benim fikrimce.
Amok Koşucusu
Stefan Zweig’in bir adamın amok koşucusu gibi bir kadının peşinden gidişini anlatan romanıdır. Amok koşucusu terimine bakarsak, bir cinnet halini, gözü kara bir şekilde ilerleyen birini tanımlar bu terim. Kitabın karakteri de bu şekilde koşturur bir kadının ardından. Stefan Zweig, diğer kitaplarında da olduğu gibi, oldukça başarılı psikolojik çözümlemeler yapıyor kitabında. Öyle ki, karakterin psikolojisini okuyucuya derinden hissettiriyor. Bu yazarın oluşturduğu karakterleri, o kadar içselleştiriyorum ki, bir sokak dönüşünde onlara rastlayacağımı düşünüyorum bazen.
Bence kitabın en düşündürücü tarafı, amok koşucusu olmakla aşık olmanın birbirine benzerliğiydi. İnsan bu gözü kara birinin peşinden gitme haline aşk da denebilir. Belki kitabın adı amok koşucusu olmasaydı, zaten öyle olduğunu düşünecektik. Bu benzerlik, bizi uzun düşüncelere ve sorgulamalara bırakmalıdır benim fikrimce.
İnsan Nedir?
Mark Twain’in insanın ne olduğu üzerine fikirlerini söyleyen yaşlı adam ve genç adamın konuşmalarını yazdığı eseridir. Yaşlı adamın söylediği fikirler, insanın bir makine olduğu düşüncesi, çoğunlukla okuyucuyu oldukça şaşırtıyor. Çünkü daha önce düşünmediğimiz, ama okudukça, gerçekten de doğru gibi gelen düşünceler içeriyor kitap. Farklı bir bakış açısı sunuyor bize ve insan psikolojisine dair oldukça başarılı tespitlerde bulunuyor.
Kitabın en etkileyici tarafı, iki adamın konuşması şeklinde fikirlerin sunulması benim düşünceme göre. Çünkü bu iki adam bunu tartışırken aslında okuyucu da bu tartışmaya dahil oluyor. Ve bizim sorularımıza da cevap veriliyor bu tartışmada. Kitabı okurken sürekli düşündürüyor insanı, yaşlı adam haklı olabilir mi, diye. Bitirdikten sonra bile uzunca düşünelim, insan bir makine midir? İnsan nedir?
Doğu Ekspresi'nde Cinayet
Agatha Christie’nin, Doğu Ekpresi'nde işlenen bir cinayeti, sonrasındaki sorgulamaları ve Hercule Poirot’un çözümlemesini anlatan cinayet romanı. Yazardan okuduğum ikinci roman, son derece akıcı dili, merak uyandıran konusuyla beni bütünüyle içine aldı. Kitabın başından sonuna kadar, söylenen alelade sözleri bile dikkatle okuyarak, kendimi de çözümleyici konumunda tutma isteğiyle okudum. Kitabın anlatılma sırası da, okuyucuya kendi bakışını sunma fırsatı sunuyor. Bu yönüyle çok başarılı buluyorum. Çünkü böylece, okuyucu da öykünün içinde bulunuyor.
Romanın en ilgi çekici yönü, öldürülen adamın da bir suçlu, bir katil olması gerçeğidir belki de. Üstelik çok daha acımasızca bir cinayetin baş rölü olan bu adam, gerçekten ölmeyi hak ediyor muydu, sorusu, kitabı okurken insanı sorgulatan bir durumdu. Bu sorgulamayı ve insanların adalet duygusunu, aslında kitabın son bölümünde açıkça görüyoruz. Çünkü Hercule Poirot, bir değil, iki cinayet çözümlemesiyle geliyor. Ve herkesin doğru olmadığını bildiği ilk çözümleme –ki bu katilin trenin dışından biri olduğunu söylüyor- katilin bulunamaması yönünde. Çünkü işlenen cinayet, aslında bir adalet sağlama düşüncesinden oluşuyor. Ve bu durumda katiller, aslında suçlu değil, adalet sağlayıcı oluyor. Ve tabi bütün bu düşünceler, ne kadar doğru ya da yanlış, bu okuyucunun kişisel sorgulamasında karar vereceği bir yargı oluyor.
