Elmalı’lı, bu bâhdaki uzun mütâlaaları arasında; "...demek oluyor ki, edyan-ı şâire (şâir dinler) içinde daima garip kalmış olan felsefe., İslâmiyet'te aradığım bulacaktır." demektedir. (Bkz: Elmalı'lı Hamdi- Metâlib ve Mezâhib, İstanbul. 1341, sh: 20)
“...Çünkü İslâm, devlet öngörmemiştir, İnsanoğlu, Dünya’ya gönderildi­ğinde bir devlet projesi İçinde gönderilmedi. Allah'ın devlet diye bir önermesi olduğunu inanmıyorum. Kur’ân’da da böyle bir önermesi olmadığı kesin. Ama buna karşılık kolektif yaşam, Allah'ın öngörüsüdür." (Ömer l.iitfi Mete, Mahir Kaynak Derin Devlet, İstanbul, 2006, sh: II)
Reklam
“Teokratizm, Türkler için baş belâsı bir zihniyettir. Biz, Garb Medeniye- ti’ne iltihak ederken İslâmiyet de ona uymalıdır. Zâten Türkler, tarihte her vakit saltanatı hilâfetten ayırmışlardır. Kur’ân’ın ahkâmı, dünyevî ahkâmla tâdil edilmelidir!.." gibi imanla bağdaşması İmkânı olmayan sözleri ihtiva elliğini, yine kendisi nakletmekte ve Türkiye’ye döndükten sonra bu makalesi sebebiyle M. Kemal Paşa tarafından takdir olunduğunu, uzun uzun hikâye etmiş bulunmaktadır, (a.g.e., sh: 123 vd.)
Tefeül 👌 Hem meselâ: Şiddetli bir inad ile; ehemmiyetsiz, zâil, fâni umûrlara karşı hissiyatını sarfeder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen birşey'e, bir sene inad ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şey'e inad namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş. Onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikata münafîdir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umûr-u zâileye vermeyip, âlî ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye sarfeder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakikî inada, -yani hakta şiddetli sebata- inkılab eder. (İman ve Küfür Müv. 201.sh - Risale-i Nur)
Ahh hadsiz şükürler olsun...
Bir zaman elîm bir esaretimde, insanlardan tevahhuş edip Barla Yaylasında Çam Dağı'nın tepesinde yalnız kaldım. Yalnızlıkta bir nur arıyordum. Bir gece, o yüksek tepenin başındaki yüksek bir çam ağacının üstündeki üstü açık odacıkta idim. Üç dört gurbeti birbiri içinde ihtiyarlık bana ihtar etti. Altıncı Mektub'da izah edildiği gibi; o gece ıssız, sessiz, yalnız ağaçların hışırtılarından ve hemhemelerinden gelen hazîn bir sadâ, bir ses rikkatime, ihtiyarlığıma, gurbetime ziyade dokundu. İhtiyarlık bana ihtar etti ki; gündüz nasıl şu siyah bir kabre tebeddül etti, dünya siyah kefenini giydi, öyle de; senin ömrünün gündüzü de geceye ve dünya gündüzü de berzah gecesine ve hayatın yazı dahi ölümün kış gecesine inkılab edeceğini kalbimin kulağına söyledi. Nefsim bilmecburiye dedi: Evet ben vatanımdan garib olduğum gibi, bu elli sene zarfındaki ömrümde zeval bulan sevdiklerimden ayrı düştüğümden ve arkalarında onlara ağlayarak kaldığımdan, bu vatan gurbetinden daha ziyade hazîn ve elîm bir gurbettir. Ve bu gece ve dağın garibane vaziyetindeki hazîn gurbetten daha ziyade hazîn ve elîm bir gurbete yakınlaşıyorum ki, bütün dünyadan birden müfarakat zamanı yakınlaştığını ihtiyarlık bana haber veriyor. Bu gurbet gurbet içinde ve bu hüzün hüzün içindeki vaziyetten bir rica, bir nur aradım. Birden iman-ı billah imdada yetişti. Öyle bir ünsiyet verdi ki; bulunduğum muzaaf vahşet bin defa tezauf etse idi, yine o teselli kâfi gelirdi. (Lem'alar 228.sh - Risale-i Nur)
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. (Gençlik Rehberi 11.sh - Risale-i Nur)
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.