Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; Dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta
“Onun kalbi atınca benimkini de hareket ettiriyor sanki. Birbirine bağlı iki tekne gibi; halatı kesmek istesem de, onu kesebilecek bir bıçak yok hiçbir yerde.”
"Bir ağacın büyüyüp güçlenmesi için zor bir kış geçirmesinin gerekli olması gibi. Hep ılık ve durgun bir iklim olursa, büyüme halkası da oluşmaz, değil mi?"
Bazı eserleri tariflemek için kelimeler kifayetsiz kalır. Edebiyatın etkileyici diliyle salt gerçeklik bir araya geldiğinde okuru dumura uğratmakla kalmayıp daha büyük bir hasar bırakan kitaplar vardır. Kapıların dışında için de bu ifadeleri kullanabilirim. Anlatımı ve anlattıklarıyla büyük bir etki bırakan bu tiyatro oyununu , kitabın daha ilk kapağındaki sözlerle tanımlamak mümkün aslında : "hiçbir tiyatronun oynamak hiçbir seyircinin görmek istemediği oyun.”
Borchert'in o kadar etkili bir anlatım dili var ki salt acıyı bizlere kitap boyunca son derece edebi bir şekilde veriyor. o kadar kuvvetli bir dil ki bu, boğazınıza bir yumruk oturuyor ve ağlamanıza asla izin vermiyor. Oyunun belki de en üzücü yanı bütün bunların yaşanmış gerçekler olması.
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,3bin okunma
Gerçek de orta malı bir orospu gibidir. Orospuyu hepimiz tanırız da sokak ortasında karşılaşmaktan çekiniriz. Münasebetlerimiz gizli olmalıdır, gece vakti! Gündüzleri boz bulanık, kaba ve çirkindir: orospu ve gerçek. Hatta bazıları ömürleri boyunca hazmedemezler bunu.
..bu adam benim adımı kıyamet der gibi, boğuk, tehditli, üzgün söylerken, sen bana, ''Yaşamaya devam et!" diyorsun ha? Ben dışarıda, kapıların dışındayım, yine dışında. Dün gece kapıların dışındaydım. Bugün yine dışında. Ben daima kapıların dışındayım. Ve kapılar kapalı. Oysa ben ayakları külçe gibi ve yorgun bir insanım. Açlıktan karnı guruldayan bir insan. Gecenin ayazında kanı donan bir insan. Tek ayaklıysa boyuna ismimi söylüyor. Geceleri gözüme artık uyku girmiyor. Ben nereye gidebilirim, yahu? Bırak da geçeyim!
Yukarıya dayanamıyorum . Artık kuvvetim kalmadı. Ben uyumak istiyorum. Ölü olmak. Bütün ömrüm boyunca ölü olmak. Ve uyumak. Nihayet rahat bir uykuya kavuşmak. On binlerce gece uyumak.
Kapak tasarımıyla dikkat çeken kitap aslında bir oturuşta bitebilecek sürükleyicilikteydi ancak konusu ve içeriği itibariyle sindire sindire ağır bir şekilde okumak istedim .Yaşamak’ın farklı bir versiyonunu okumuşum gibi hissettirdi bana, yazarın toplumsal kurgusuna hayran kalıyorum, Çin gibi bize uzak bir yaşam biçmini sanki oradaymışçasına hayal edebilmenize sebep oluyor.
Romanın ana teması açık bir şekilde "sevgi emektir". Bunu o kadar güzel anlatıyor ki, O cehaletin, yoksullukların, yoksunlukların içinde kahramanımız iyilik ve sevgiyle ailesini geçindiriyor, çocuklarını yetiştiriyor.