Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sevgili meslektaşlarım: büyük, küçük, güçlü, zayıf, derin, sığ, işte bu yüzden gebereceksiniz. bazıları gerçekte sahip olduklarından daha fazla öngörüye sahip olduklarına bizleri inandırmak için manifestolarının altına geçmişe ait bir tarih atarlar: önce sonra, geçmiş gelecek, şu an dün, işte bu yüzden gebereceksiniz.
EFELYA ROMANI HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ... Film Yönetmeni Sinan Tabanlı yazdı... Genk / Belçika Arada su gibi içtiğim Kürk Mantolu Madonna'yı saymazsak eğer uzun zamandır Türk diliyle yazılmış bir roman okumamıştım, Mehmet Ağabey'in Efelya'sı elime geçene dek. Ortalık herhangi bir moral çerçevesi olmayan sığ, karanlık tarafçı bohem
Reklam
EFELYA ROMANI HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ... Film Yönetmeni Sinan Tabanlı yazdı... Genk / Belçika Arada su gibi içtiğim Kürk Mantolu Madonna'yı saymazsak eğer uzun zamandır Türk diliyle yazılmış bir roman okumamıştım, Mehmet Ağabey'in Efelya'sı elime geçene dek. Ortalık herhangi bir moral çerçevesi olmayan sığ, karanlık tarafçı bohem
"Büyük olaylar küçük başlangıçlarla başlar. Taşları az önce dizilmeye başlayan sığ bir zeminin üstesindesin şu an. İşte tüm o taşlar birleştiğinde görebileceksin ancak, hepsinin aslında tek bir patikayı oluşturduğunu."
Dünya'nın nasıl oluştuğunu düşündüğümüzde bu açıktır. Ay'ı doğuran çarpışmanın sonrasında gezegenimiz neredeyse küresel bir biçim alan (yalnızca "neredeyse” küresel, çünkü kendi ekseni etrafında dönüşü ekvatorda küçük bir şişkinlik yaratmıştır) eriyik bir materyal topu şeklini aldı. Neredeyse özelliksiz bir küre haline gelecekti. Eğer Dünya bugün böyle dümdüz bir küre haline gelseydi, okyanuslarda tüm küreyi kaplayan tek bir sığ deniz oluşturmaya yetecek kadar su olurdu. Okyanusların ortalama derinliği 3800 metre, yani kıtaların ortalama yüksekliğinin dört katından fazladır ve gezegenin üçte ikisi denizle kaplıdır.
Sayfa 161Kitabı okudu
“...böyle tipler işte. Hayal gücünden yoksun, sığ, hoşgörüsüz. Başına buyruk tezler, içi boş laflar, dağınık ideolojiler, kalıplaşmış sistemler. Beni gerçekten korkutan, böyle şeyler işte. Hatta ödüm patlıyor. Doğru olan ne, yanlış ne? Elbette, bu da önemli bir nokta, ama öylesine fevri kararların yol açacağı hatalar, çoğu durumda, bir daha asla düzeltilemezler. Yanlışı kendiliğinden kabul edebilme cesaretin varsa, geri dönebilirsin. Fakat hayal gücünden yoksun, sığ ve hoşgörüsüz bir yaşam, parazitlerinkinden farksızdır. Ev sahibini değiştire değiştire, kendileri de şekil değiştirirler. Bunun kurtuluşu yoktur. Ben, öyle tiplerin şu kapıdan içeri girmelerini dahi istemem açıkçası.”
Reklam
Şu insanlığım kazdıkça derinlerimi ne denli sığ kaldığımdan ibaret.
Sayfa 131Kitabı okudu
"Bu savaşta milliyetçilerin yenilmesini bekleyen ve isteyen bazı Osmanlılar da vardı: Padişah, padişahçılar, hilafetçiler, yobazlar, işbirlikçiler, casuslar, hainler ve ayrılıkçılar. Bu gafil, dar, sığ, hain kafaları yetiştiren düzende yaşayabilmek için ümidini Yunan galibiyetine bağlamıştı."
Sayfa 296 - Bilgi Yayınevi, 105.Baskı, Eylül 2005, AnkaraKitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
"Hani şu kendilerini karaya vurdukları zaman mı? Bunu kastediyorsun değil mi?" "Evet, tam da onu. Güçlü ve akıl sağlıkları da yerinde bu balinaları bunu yapmaya zorlayan şey ne? Birdenbire, görünürde hiçbir sebep yokken aralarında anlaşmış gibi kıyıya yüzüp, geceleyin kendilerini sığ sahile vurup, nefessiz kalarak kendi kendilerini öldürmeleri neden? Okyanusa geri dönmek için en ufak bir girişimde bulunmadan öylece orada ölüyorlar. Bunu neden yapıyorlar, niçin yapıyorlar?"
Sayfa 61
Reklam
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir
"Hayatın zirvesi! Evet, doğru noktaya parmak bastın Sig. Hayat tırmanışındaki zirve! Ama zirvelerin de sorunu şu ki zirveden sonrası hep yokuş aşağı gidiyor. Zirveden bakınca önümde uzanan yılları görebiliyorum. Bu manzara hoşuma gitmiyor. Gördüklerim sadece yaşlılık, babalık ve dedelik."
Sayfa 210 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Gücün 48 Yasası
Gücün 48 yasası 1-Sizin üstünüzde bulunanların kendilerini üstün hissetmelerini sağlayın. Onları memnun etme ve etkileme arzunuzla yeteneklerinizi göstermede çok fazla ileri gitmeyin, yoksa tam tersine neden olursunuz, yani korku ve güvensizlik uyandırırsınız. Ustanızın olduğundan daha parlak görünmesini sağlayın ve gücün doruklarına
Hiç farkına varamıyoruz…
Psikoterapinin yöntemleri kötülüğü güzel gösteren (Emmare) nefsimiz karasularında bizi boğuyordu. Hem de bir su birikintisi kadar sığ alanda. Terapi eninde sonunda bireysel bir ihtiyaçtı ve kendimizi yetersiz hissederken bize özgüven vermeyi amaçlıyordu. Biz de doğal olarak kendimize güveneceğiz derken özgüvenin kaynağını -Hak’tan bağımsız olarak-müstakil irademize bağlıyorduk. Sanki Hak’tan ayrıymışız, gayrımışız, ikilik varmış gibi. Uzun vadede bu bize yeni müşküller açıyordu, hiç farkına varamıyordu.
Sayfa 14 - HKitabı okudu
879 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.