Düşüncelerim
Sosyal medyada mutlaka istemediğim ınsanlar tarafından takip istegi alıyorum. Bazende istemeyerek de olsa kabul ediyorum bu istekleri. Ondan sonrada paylaşımlarımi çok kısıtlı bir şekilde yapmak zorunda kalıyorum. Sanırım bu uygulama sayesinde artık kıyıda köşede sessizce ve sabırla bekleyen hislerim ve düşüncelerim artık yavaş yavaş dökülecek. Ve yazdıklarımı mümkün olduğu kadar beğeni kaygısı taşımadan paylaşacağı. Çünkü insanların beni beğenme hakları olduğu gibi, beğenmeme de hakları var. Insanlar fikirlerimi de begenmeyebilir. Hatta mümkünse insan çoğunluğu beni beğenmese sevinirim. Sığ sularda oynayıp kumsalda kumdan kaleler yapan bu çoğunluk mümkünse benim fikirlerim ile düet yapsınlar. Tabi bu benim ne kadar umrumda olacak o ayrı konu ;)
Kimseye ihtiyacım yoktu. kimseye ihtiyaç duymamayı, sevinçlerimi aynadan kendimle paylaşırken öğrendim. bana gidecek hiçbir yer bırakmadılar. sevecek hiç kimse kalmadı etrafımda. güvenin esamesi bile yoktu. sizden farklı yürüyor, sizden farklı bakıyor, sizden farklı yaşıyor, sizden farklı yazıyorsam bu yüzden. zira çiçekli bahçelerde yürüyerek
Reklam
Sığ sularda yüzerdim hep, ondan önce, bütün bu olanlardan önce. Meçhule olan zafiyetimdendir belki, kim bilir? Derinliklerin belirsizlik olgu karmaşası korkuturdu beni. Plan dahilinde olmalıydı gerçekleşecek her ne varsa. Kontrol dışı kaoslardan uzak olmalıydım. İşin doğrusu, yürürlüğe giren tek değişimim düşüncelerden uzaklaşmamdı. Çok sonralarıda olsa başladım anlamaya. Değişim kendi gelir, çağırmamızı beklemez, öylece dalıverir açık bıraktığımız ilk boşluktan içeri. Varoluş kuramının temelidir değişim. Sabit artan ivme içinde olması bazen değişimi göz ardı etmemize neden olur. Yinede onu tamamen unutmamıza müsaade etmez. Bazen aynayla çeker dikkatimizi, bazen takvimde koparmayı unuttuğumuz sayfaların çokluğuyla, bazen ilkler getiriverir aklımıza, bazen de elimize ilişiveren kırışmış fotoğraflarla.
Gazete Filozofları veya Sosyal Medya Filozofları
"Artık entelelektüellik kavramı da, internet ortamında yozlaştı. Entelektüel olmak, en fazla internet üzerinde beş-on gazeteyi saatlerce okuyup, içi boş, güncelle sınırlı yorumlar yapmak haline dönüştürüldü neredeyse. Ve bunlar da bir sosyal medya filozofu olmaktan ileriye götürmüyor insanı ne yazık ki… Her şey imaj, her şey görüntü olduğunda ve buna bir de gelişmelerin inanılmaz hızlı temposu eklendiğinde, insanların kitap okuyacak vakitleri kalmadı. Saatlerinizi, sosyal medyada aynı haberin değişik versiyonlarını okumaya harcarsanız, elbette kitap okumaya vaktiniz kalmayacaktır. Ve bu çağın gerçeklerinden birisi de ortaya çıktı böylece: Sosyal medya filozofları. Bu da, güncelle sınırlı, sığ sularda yapılan içi boş bir felsefedir." dunyalilar.org/sosyal-medya-fi...
2017'de Okuduğum En Kötü Kitaplar
Aynı zamanda boş, saçma ve gereksiz kitaplar; (Liste bayağı uzun,) *Elle Kennedy - Hata *Jennifer L. Armentrout - Kimi Seçtiğine Dikkat Et *Lauren James - Bir Sonraki Hayatımız *J. S. Cooper - Aşık Rheet *Rainbow Rowell - Fangirl *Veronica Rossi - Sonsuz Gökyüzünün Altında *Claire Wallis - Dalgalar *Jennifer L. Armentrout -
Öyle...
Ben denizi çok severim ve bunun sebebini de bilmem. Denizi olan bir şehirde de büyümedim. Sivasa deniz gelmedi mesela. Dalgaların hırçınlığından mıdır, tuzlu suya alışkanlığımdan mıdır, zihnimde uzakları çağrıştırdığından mıdır yoksa hadsiz hudutsuz maviliğinden midir -ki mavi umuttur ya- bilmem. Severim işte. Yüzmeyi de bilmem hâliyle. İç denizlerimde defalarca boğulmuşluğum vardır. Dolayısıyla korkarım da bir yandan. Tanıştığım ilk deniz Karadenizdi ama yine de bir maviliği saklıyordu. En azından ben o umuda sığınıyordum. Herkes bilir; Karadeniz denilince akla gelen ilk sıfat 'hırçın'dır..."Sığ sularda yüzmektense derin sularda boğulmak iyidir." (yada öyle bir şey) sözünden de ilham alarak yüzmeyi öğrenmeye başladım. Çırpınışlarımın adı henüz kulaç olmuşken ama bir arpa boyu yol alamamışken resmen ve bizzat tanıştım Karadenizle. Beni içine çeken deniz tekme tokat dalmıştı. Hayatımın film şeridi gibi gözümün önünden akmasını bekledim fakat böyle bir şey olmadı. Bu iyiye işaretti. Ölmüyordum yani. Ama yaşamıyordum da. Nihayet karaya çıkarıldığımda tüm bu yaygarama Karadenizin cilvesi dediler. Ya ben cilve ne demek bilmiyordum yada Karadeniz sert seviyordu. Neticede benim denizi sevdiğim kadar onun beni sevmediği açıktı. O gün bu gündür bileklerimden yukarısı deniz suyu görmedi ve ben, deniz beni sevmiyor diye denizi sevmekten hiç vazgeçmedim. Bunu da neden anlattım bilmiyorum. :) youtu.be/gpSw1I150LY
353 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.