İşte burada çıkmış Elizabeth döneminde kadınların neden şiir yazmadıklarını soruyorum ve nasıl eğitim aldıklarından, yazmayı bilip bilmediklerinden, kendilerine ait odaları olup olmadığından, kaç kadının yirmi bir yaşından önce çocuğu olup olmadığından, kısacası sabahın sekizinden akşamın sekizine kadar ne yaptıklarından emin değilim....
Hal böyleyken kadınlardan biri ansızın Shakespear'in oyunlarını yazıverseydi aşırı derecede garip olacağı sonucuna vardım.
Ölümlüler ülkesinde bir terzi
İpek keser, sim diker geçmişe
Saçlarını örer yılların,
Ay bile fırlar sahneye o zaman
Canı acır, ama tango yapar yine de
Kayıp fotoğraflar bulunur ansızın
Hayatın ve yılların gizli deliklerinde.
"Telgrafın tellerini kurşunlamalı"
Böyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazen gelmesi beklenen bazen ansızın çıkagelen
Haberler bilirim, mektuplar bilirim
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Gözlerine aşina olduğum günden beri
Ben artık geceye sesleniyorum
Mevsimler sararıyor yurdumda
Dağlar devrik, ovalar dik
Gene de mağrur ve dimdik
Yürüyorum; mezarım oluyorsun ansızın
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?