Nafiye Bozkyurt yazdı... OKUNASI: “Gülüşünü gülüşümün yanına bırak oynasınlar bir zaman çocuklaşarak…”Diyor Mehmet Binboğa Efelya romanını su gibi bir çırpıda okudum. Son dönemlerde en büyük korkum başlayıp bitiremediğim kitaplardan duyduğum suçluluktu. Bana bu duyguyu yaşatmadığı için Mehmet Binboğa’ya ayrıca teşekkür ediyorum. Efelya Türk diline son derece hâkim kelimelerle oynama sanatını bir melodi gibi okuyucuya sunan abartıdan uzak edebi metinleri şiir ve Anadolu diliyle süsleyen tekrar tekrar okunası bir roman. Mehmet Hoca otuz yıllık edebiyat öğretmeni olmanın bütün kazanımlarını sunmuş biz okuyucuya. Ne güzel bir “an” bırakmış edebiyata. Ferhat'ın rüyalarında içselleştirdiği denizkızını arayışı Elif’e(Efelya) rastlamasıyla somutlaşır ve o andan sonra aşkın tanımı değişir. Aslında İkisi de hem kaçış hem de arayış içindedirler. İlk zamanlar şiirsel sohbetlerle başlayan bu süreç rüya ile gerçek arasında yaşanan bir aşk olarak çıkıyor okuyucunun karşısına. Kuytulardaki ayak izleri gibi her kaçmak istediklerinde gümbür gümbür bir yanardağ olmuşçasına biraz daha yakınlarında buluyorlar aşkı. Çiftin bütün sorumluluklarını hiçe sayarak birbirlerini buldukları İtalya turunda aşkın lezzeti ve koy vermişliğinin yanında kaybetme sancılarının ve sorgulama evresinin adımlarının da atıldığı bir aşk öyküsü…
Nafiye Bozkurt yazdı... OKUNASI: “Gülüşünü gülüşümün yanına bırak oynasınlar bir zaman çocuklaşarak…”Diyor Mehmet Binboğa Efelya romanını su gibi bir çırpıda okudum. Son dönemlerde en büyük korkum başlayıp bitiremediğim kitaplardan duyduğum suçluluktu. Bana bu duyguyu yaşatmadığı için Mehmet Binboğa’ya ayrıca teşekkür ediyorum. Efelya Türk diline son derece hâkim kelimelerle oynama sanatını bir melodi gibi okuyucuya sunan abartıdan uzak edebi metinleri şiir ve Anadolu diliyle süsleyen tekrar tekrar okunası bir roman. Mehmet Hoca otuz yıllık edebiyat öğretmeni olmanın bütün kazanımlarını sunmuş biz okuyucuya. Ne güzel bir “an” bırakmış edebiyata. Ferhat'ın rüyalarında içselleştirdiği denizkızını arayışı Elif’e(Efelya) rastlamasıyla somutlaşır ve o andan sonra aşkın tanımı değişir. Aslında İkisi de hem kaçış hem de arayış içindedirler. İlk zamanlar şiirsel sohbetlerle başlayan bu süreç rüya ile gerçek arasında yaşanan bir aşk olarak çıkıyor okuyucunun karşısına. Kuytulardaki ayak izleri gibi her kaçmak istediklerinde gümbür gümbür bir yanardağ olmuşçasına biraz daha yakınlarında buluyorlar aşkı. Çiftin bütün sorumluluklarını hiçe sayarak birbirlerini buldukları İtalya turunda aşkın lezzeti ve koy vermişliğinin yanında kaybetme sancılarının ve sorgulama evresinin adımlarının da atıldığı bir aşk öyküsü…
Reklam
FİLİZ ŞAHİN YAZDI... ~~~~~~~~EFELYA~~~~~~~ Onu ilk çıktığı günlerde alıp bitmesin diye çok yavaş okuduğumu itiraf etmeliyim. Şöyle ki; kahramanlar İtalya'ya gidene kadar kitap inanılmaz bir atmosferde okuru büyük bir heyecanla sürüklüyor.Yazarın dile hakimiyeti özellikle uzun cümlelerde daha net görülüyor. Şöyle ki; uzun cümlelerde
Hatice Gül yazdı... EFELYA'YI BEN DE OKUDUM... Kitapta büyük bir kusur var hocam, 1'i 3'e bölememişsiniz. Gönül koymayın lütfen, bu konuya aşağıda değinmeden edemeyeceğim. "Adamın biri bir gün..." diye başlayan cümleler, buradan Artvin'e yol olur. Adam'ın biri her gün, her saat, her dakika eliyle, eliyle
Samle Çağla yazdı... MEHMET BİNBOĞA’NIN, “ŞİİRKENT'İN NARÇİÇEĞİ” ADLI ROMANI HAKKINDA BİR İNCELEME DENEMESİ...Samle Çağla Mehmet Binboğa'nın geçen yıl birinci cildi yayımlanan "Efelya" seri romanının ikinci cildi, "Şiirkent'in Narçiçeği" adıyla İzan Yayınlarından çıktı. Kitabın kapak dizaynı, Efelya'da
Ne böyle sevdalar gördüm ne böyle ayrılıklar-İlhan berk
Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm. Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni. Seni düşündükçe Gül dikiyorum elinin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları.
Sayfa 357Kitabı okudu
Reklam
Mehmet Kemal:
"Bilir misin? Orhan Veli'nin Garip kitabının ismini ben koydum. Bir gün Nisuaz'da oturuyordum. Orhan geldi, bir şiir kitabı çıkaracağını söyledi. Bir türlü kitabına bir ad bulamıyordu. Koymak istediği ad 'Tahattur'du. Bilirsin Orhan Veli'nin 'Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden... Tabakam senin yadigarın... Seni nasıl unuturum ben... Vesikalı yarim...' diye bir şiiri vardır. Onun adı Tahattur'dur. Kitabına bunu vermek istiyordu. Bana sordu, ne dersin diye... Ben de bu adın çok eskimiş olduğunu, daha yeni ve ilgi çekici bir ad bulmasını söyledim. Bu yeni adın ne olabileceğini sordu. Ben de senin şiirlerin yadırganıyor, acayip, garip bulunuyor, öyle bir ad vermelisin, dedim. Öyleyse bir ad bul, dedi. Yaban, acayip, garip, derken... Garip sözü üzerinde durduk. Orhan Veli'nin kitabının adı ortaya çıkmıştı. Garip, sadece şaşırtıcı, acayip anlamına gelmiyor, gurbette kalmışa da yakışıyordu. Zaten o dönemde Orhan Veli ve arkadaşları da kural dışı, biraz gurbette kalmış gibiydiler."
"Hassas, hayalperest, şiir seven her genç kız gibi ben de dünyada en büyük saadetin yalnız sevmek ve sevilmekte olduğuna inanırım. Bence hayatımda en büyük, en mukaddes şey ancak aşktır, fakat hoppalık edip deli gibi rastgele bir adamı sevip de iki gün sonra ya aldandığımı anlayıp yahut bıkıp, dönme dolap oynar gibi sefil ve murdar tecrübelerde sürünmek izzetinefsimin tahammül edemeyeceği bir alçalmadır. Evet, ben de sevmek ve sevilmek isterim, fakat isterim ki seveceğim adam aşkıma ve bana layık olsun ve daha isterim ki o sevdiğim adama üzülmeden, pişman olmadan hayatımı ölünceye kadar geri almamak üzere vereyim."
Sayfa 6 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bir yangın yeridir çocukluğum ilkçağ savaşları artığı Daha baştan yitirilmiş duygular düellosuymuş gençlik dediğimiz
Sohrab-i Sipihri
Kâşanlıyım. Hâlim fena değil. Bir parça ekmeğim var, biraz aklım, az buçuk da zevkim. Bir anam var, ağaç yaprağından daha iyi. Dostlar, akarsudan daha iyi.
Sayfa 318Kitabı okudu
Reklam
Furuğ-i Ferruhzad
Bağlarım senin ağır gam bağlarıyla Bir daha ona doğru uçmayasın diye Hey gönül kuşu! Yorgunsun, bitkinsin Uzlaş onun gamıyla, uzlaş.
Sayfa 266Kitabı okudu
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı Genç kadınlar gittikçe daha güzel... Birisi bir şarkı söylemesin kederle Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı Genç kadınlar gittikçe daha uzak... (Varlık 1038, Mart 1994) Şükrü Erbaş
Sayfa 98
Bazen
bazen içim öyle sıkılır öyle sıkılır ki... gitmek ister canım başka yerlere, seni de, sevgini de bırakıp bu şehirde, gitmek isterim. öyle daralırım ki bazen, patlar gibi olurum, göremediğim bir el sıkar gırtlağımı, boğulurum bazen canım öyle sıkılır öyle sıkılır ki.. seni sevmeyesim gelir bir daha, sana küsesim gelir çocuklar gibi, beceremem, seni de, sevgini de bırakıp bu şehirde, gitmesini bir türlü beceremediğim gibi, bu şehre öyle kızarım ki bazen.. sen yaşıyorsun diye bir yerinde. gitmek isterim işte sırf bu yüzden, dönmemek üzere bir daha geriye.
Sayfa 88
Hiçbir şey senin kadar güzel kokmuyor Ve hiç kimse benim kadar "kokunu bir daha almazsam" diye korkmuyor.
yapamam sanıyorsun değil mi? unutamam sanıyorsun, senin gibi olamam sanıyorsun hiçbir zaman, yanılıyorsun. kararlıyım bu sefer göreceksin saat on ikiyi vurmadan unutmuş olacağım ben! her şeyi, istisnasız her şeyi.. yarına kalmayacak bir daha, göreceksin.
Sayfa 56