Birey olarak da, tür olarak da insan kendi önemini ileri sürmek gereğini duyduğu zaman şiire sarılmıştır.
Her kim şiir önemlidir, büyüktür derse, aslında ben önemliyim, ben büyüğüm diyordur.
Söz söyleme ciddiyetinden, söz dinleme erdeminden nasibinizi almamış ve dolayısıyla kime neyi anlattığını bilmeyen, kimden neyi duyacağını fark etmeyen biri iseniz şu cümleyi kurmanız işten bile değildir: kötü adamlar bizi savaşa sokar ve iyi adamlar bizi barışa kavuşturur...
Bir şekilde karşıya geçmiş olmam,kitabın bitmiş olması, beni mutlu etmekle beraber tedirgin de etti.Çünkü artık şiirle karşılaşmanın,tanışmanın bir sorumluluğu olarak kitabı okumadan önceki tarafta kalan konformist ‘ben’imi ikna ederek, onu karşıya ‘kendim’e götürmem gerektiği inancındaydım.İki uçurumu birbirine bağlayan köprüden onu düşürmeden ‘şiir’e götürmek istiyordum.Kılavuz şarttı ve yol boyunca şiir serbest.Yoksa ilerlemek ne mümkün:
“...Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.”
(Kanla Kirlenmiş Evrak,İsmet Özel,1972)
Kendi olmayı önemsemeyen insan, dünyadaki yerini alma onuruna da kavuşamaz.
İnsanın kendi olmayı önemsemesi ancak kendisi hakkında bir bilgi, bir bilinç, bir kavrayış elde etmesiyle mümkün olur.
Bu bilgiyi, bu bilinç ve kavrayışı elde etmenin yolu, insan hayatında şiire gereken yeri vermekten geçer.