Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Reklam
8
Sen ki bir müziksin, müzik dinlerken bu hüzün niye? Sevinç sevinçten hoşlanır, tatlı çatışmaz tatlıyla. Peki canını sıkan şeyi sen niye dinliyorsun öyleyse; Sıkılıp dertlenmek hoşuna mı gidiyor yoksa Uyum içinde birbirine eşlik eden seslerin Anlamlı beraberliği kulağına hoş gelmiyorsa, Bağlantıyı kuramadığını görüyorlar da senin Kınıyorlar herhalde seni bu yüzden tatlılıkla. Dinle bak her tel güzelim eşine nasıl uymuş; Her biri ses veriyor ötekine, gelince sırası, Babayla oğul ve mutlu ana bir araya gelmiş, Birbirine uymuş, bir ezgiyle okşuyorlar kulakları. İşte çok sesten oluşup tek sese dönüşen şarkıları, Tek kalırsan hiç olursun, diye sana seslenen bir uyarı.
Müzik, hayatımdaki en önemli şeylerden birisi. Müzikle ilgili sloganım da şudur: Dinle, çal, sev, saygı duy ve çeneni kapalı tut. :) | Albert Einstein
Sayfa 147Kitabı okudu
Yani Einstein'in sadece teorik fizik tutkusundan söz etmek, onu eksik anlamak ve anlatmak demektir. Tutkularını bir sıraya koymak gerekirse; ilki doğayı ve evreni anlamak için altlarında yatan gerçeğe ulaşma arzusuyla tutunduğu teorik fizik, ikincisi müzik ve üçüncüsünün de güzel kadınlar olduğunu söyleyebiliriz.
Sayfa 145 - Albert EINSTEINKitabı okudu
Güzelliği seviyordu ve güzelliği şiirde buldu. Müzik gibi şiir de onu derinlemesine etkiliyor ve kendisi farkında olmasa da , gelecek ağır çalışma için zihnini hazırlıyordu.
Sayfa 67 - İş bankasıKitabı okuyor
Reklam
Biz müzik yaparız, Düş dünyasında gezeriz, Issız kıyılarda dolaşır, Tenha nehir kıyılarında otururuz.
Her gün başka oyunlar oynanıyor yeryüzünde Yıllardır afişte kalan bizim oyunumuz Sen bütün güzelliğinle her gece sahnedesin Dekor durmadan değişiyor Ama hep aynı müzik Grieg'in o ünlü konçertosu Deniz'in açılıp açılıp vurması kıyılara Suyun damlaması mermere ağır ağır Rüzgarların esmesi dağbaşında Kuyuya düşen bir taşın yankısı
Sayfa 157
1980 sonrasında, darbecilerin arka bahçesi ve destekçilerince iddia edilen özgür ve liberal yaşam biçimi, o kısa zaman dilimi içinde şiiri de metalaştırmaya başladı. Taştan yağ çıkarmayı bilen kapitalizm ve medya, şiir ve şairden bir rant sağlamanın yolunu buldu. Televizyonlar, radyolar, reklam magazinleri, gazeteler boy boy resimler ve albenili sunumlarla şair ve şiirleri pazarladılar. Müzik eşliginde şiir dinletileri, şiir klipleri, şiir kaset ve CD'leri, şiir saatleri gibi- şiire ve şaire yakışmayan- uygulamalar, metalaşma ve metalaştırma sürecini hızlandırdı. Buna bir'meta furyası’ desek yanlış olmaz, üstelik 1980 öncesinde edebiyat, şiir ya da sanatin hiçbir dalında, hiçbir ölçüde görülmemiş türden... Böyle olunca da, binlerce kötü şiir ortalığı kaplamış oldu. Az okunan iyi şiire, en azından o süreç içinde, yaşamını marjinal olarak sürdürme seçeneği kaldı. (Zaten iyi şiir, 'toplumsal bellek ve zaman'la yerini bulan ve bir kenarda elmas gibi bekleyen şiir degil midir?)
Sayfa 24 - 12 Eylül ve ‘80’ Sonrası ŞiirKitabı okudu
Sabah bizi hazırlıksız yakaladı Güneş saçlarımızı altına boyadı Gece ise gülen denizi aştık
Reklam
Cenabı hak yere göğe, dağa taşa, karıncaya arıya vahyettiği ve ihsanda bulunduğu gibi kullarından istediği kişiye de istediği ihsanda bulunur. Bunu istediği yerde istediği zamanda ve istediği formda yapar. Bu bazen bir şiir, bazen bir müzik eseri, bazen bir mimari eser olarak karşımıza çıkar, bazen hiç ifade edilmemiş büyük bir iyilik olarak. Öyle Allah dostları vardır ki bir satır bile yazmamışlardır...
Diger taraftaki kirişi kır
Bu Sahneyi gün gün saat saat hazırladım Geçit düz ve geniş diğer taraftaki kirişi kır Kollarında bir ada buldum Gözlerinde bir ülke Zincirleyen kollar Diger taraftaki kirişi kır
Gerçek şu ki tarihte, insanın umutsuzluğa kapılmasını engelleyen, inanmasını ve yaşamayı sürdürmesini sağlayan ne varsa, bir sığınağa, gizlenecek bir yere ihtiyacı vardır. Bu sığınak bazen bir kitap, bir şiir, bir şarkı ya da müzik olabilir.
Jim Morrison büyük aşkı Pamele Morrisona ithafen
Buğulu bir pazar günüydü Yüzüme baktı ve dediki Dünyada yalnız benmişim Şimdi aradığım kızı buldum Kız benimdir O dünyalara bedel
Ben, sanat dallarının birbiri içine girmesinden yana değilim. Şiiri şiir, resmi resim, müziği müzik olarak kabul etmeli. Her sanatın kendine özgü nitelikleri, kendine özgü anlatım araçları var. Anlatılmak isteneni bu araçlarla anlatıp bu özelliklerin içinde kapalı kalmak, hem sanatın gerçek değerlerine saygılı olmak,hem de bir çabaya, bir emeğe yer vermek demek değil mi? Güzel olanı sağlayacak güçlük, herhalde bu olmalı. Şiirde müzik, müzikte resim, resimde edebiyat, bu güçlüğü yenemeyen insanların başvurdukları birer hileden başka bir şey değil. Ayrıca bu sanatlar, öteki sanatların içine girince gerçek değerlerinden de birçok şeyler kaybediyorlar. Sözgelimi bir şiirde uyumlu birkaç sözcüğün yan yana gelmesinden ortaya çıkmış bir müziği, ezgilerindeki çeşitlilik ve akorlarındaki zenginlikle alabildiğine büyük bir sanat olan gerçek müzik yanında küçümsememeye olanak var mı?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.