Bazı kitapları anlatmak ne zor. Kitabı hakkıyla anlatabilmek için tümüyle buraya koyma isteğiyle başa çıkmak yani, özetlemek, kısaltmak, tanımlamak, anlatabilmek, ne zor.
“Kendi evlatları tarafından dünyaya getirilen Plaza de Mayo Anneleri”, hemşire Florence, köle Tituba, dünyanın ilk romanını yazan kadın Murasaki, tencerelerde sözcükler biriktiren Magda, -Sezar’ın hakkı karısına-Cornelia, Afrika selvasındaki dişi fil, beş yüz yıl bekleyen Maya’lı Rigoberta, saygıdeğer fahişeler, Rosa Lüksemburg ve cismi tarihe kalmamış, adı bir kenara yazılmamış daha nicesi..
Kız kardeşler, “dünyanın vicdanı” diye anılmayı bin defa hak eden Galeano’nun kaleminin ucunda çiçekleniyor. Susuyorlar, konuşuyorlar; kahkahalar atıyor, yaş döküyorlar; seviyorlar, çok seviliyor, sevgisizlikten darılıyorlar; dans ediyorlar, gitar çalıyor, sadece var oluyorlar; şarkı söylüyor, şiir yazıyor, şarkı gibi, şiir gibi direniyorlar.
Keşke herkes, ama en çok da kadınlar okusa bu kitabı; Galeano’nun erkek eliyle yazılmış tarihi aralayıp arasından, Tarih’in tekerine kadın eliyle sokulmuş çomakları çıkarmasına yakından baksa, ilham ve güç alsa.
Çok ama çok okunsun.