Sonra seni ne kadar sevdiğime şaşırırsın belki,
Belki şımarırsın,
Belki şımardıkça azalırsında belli olmaz benim sağım solum.
Şımarır mısın?
Aşk şımartır mı seni?
Kimi şımartmamış ki
Şımar zaten beni ipleme her haline şiirim ben
Bilmezsin sihirim sen, sinirim el, yokluğuna zifirim ben.
Bilmezsin bi yel savurur senin kokunu işte o rüzgara mihirim ben
Bilmezsin ya işte o bilmediklerinin içindeki çukurum ben
Bi' yokluğu anlamış bu gönlüme mühürüm ben
Beni boşver hadi bi şarkı söyle
Bir aşığın son nefesidir şiirim
Bir denizin son damlasıdır
Karanlığın son zerresi
Ufkun doğmayan güneşidir
Mehtabın beklenen halesi…
Uzaklara akan yolun tozudur
Kutupların erimeyen son buzu
Savaş meydanının son kozudur
Dinmeyen yaranın amansız tuzu
Bir türkünün efkârlı nağmesidir
Yârin özlediğim hasretlik gülmesi
Gurbete gidenin birgün dönmesidir
Ve bir aşığın birgün ölmesi…
Murat D.
Çığlığını göğsünde barındıran onurlu bir durgunlukta konuşur gibi şiirler yazmak istiyorum. Dingin, duru ve derinliği olan bir söyleyişe eriştiğim gün şiirim adına bir şeyler yaptığıma inanacağım.
İlhan Kemal yazdı...
Efelya, şairin romanı...
Şiirin dışında başka denemelerim de oldu: Öyküler yazdım. Roman yazmaya kalkıştım, yarım bıraktım. Başka uğraşlara daldığımda şiirin bir köşeden bana dalgınlıklar büyüttüğünü, dargınlıklar kuşanmak için aklının karıştığını hissettim. Şiir "ben ikincil planın olmak istemem" diyordu bana adeta, gönül koyuyordu. Kendime sorular sormaya kışkırttı beni şiir: Ne olarak anılmak isterim? Şair? Romancı? Öykücü? Ressam?
Buna vereceğim cevap ne olacaksa ona yoğunlaşmalıydım. Cevabı bulduğumdan beri öteki çalışmalarımdan caydım. Çünkü hepsini birlikte götüremezdim, şiirim akamete uğrardı.
Ama sevinçle görüyorum ki hepsinde de başarıyı kucaklayan arkadaşlarım var. Şiiri de güzel yazıyorlar, romanı da, gitar da çalıyorlar, saz da, türkü de söylüyorlar, şarkı da. Bir koltukta on karpuz. Düşürmeden taşıyorlar. Onlardan biri: Mehmet Binboğa. Benim gözümde şair. Ama romancılıkta da ben buradayım diyor Efelya ile. Efelya, şairin romanı. Yazarının şair olduğunu bilmeden okusak bile romanın şiir tadındaki dili hemen ele veriyor bir şair tarafından yazıldığını. Kutlarım.
Heybem yıldız dolu benim,
Sesim kuş.
Nefesimde kelebekler uçuyor, bir görsen!
Ama ne şiirim ben, sen bir bilsen...
Çok kirli aşklardan geldim,
İnkâr ve ziyandan geçtim.
Sana anlatmadım;
Ahh ben ne hüzünler biçtim...
saklı bir köprü yıldızlara giden
bir kaç kar tanesi ve ruhum
yağsak sarhoş göklerden
meçhule inanç çoksa
ışık ya da gölge
ne fark eder
umut yoksa
geçmiş,bir yaman tanrı
taşıyana taç diken
bileklere mıh
bana ödül oysa
sen gülümserken
orada
hep gözlerimin önünde