Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Her hanedan başka başka aşamalardan geçer ve yenilenmiş koşul­lar içinde bulunur. Bu nedenle onun taraftarları, her aşamada, başka başka karakter özellikleri edinirler. Bu, yeni koşulların sonucudur. Genellikle, bir hanedanm en çok beş evresi olabilir. Birinci evre başarı evresidir: bütün direnç tükenmiştir ve krallık ik­tidarı yeni hanedanın
Okullarda çocuklara askeri eğitim veriliyor ve koro halinde söylemeleri için öğretilen şarkılar onları başkalarına kin gütmeye teşvik ediyordu. Her mahalle bir duvarla kuşatılmış, her duvarda sıkı gözetim altına alınmıştı. Öyle ki, bu durum kulenin yükselişini yavaşlatıyor, felaketler, yağmalar, yangınlar baş gösteriyor, gelgelelim kule yükselmeye devam ediyordu.
Reklam
Hapishane, suça eğilimli kişi imalathanesiydi; suç işlemeye eğilimli olmanın hapishane yoluyla üretilmesi hapishanenin yenilgisi değil başarısıdır, çünkü hapishane bunun için yaratılmıştır. Hapishane suçun tekrarına olanak tanır, çok profesyonelleşmiş ve kendi içine sıkı sıkıya kapalı suça eğilimliler grubunun oluşmasını sağlar. Adli sicil, gözetim önlemleri oyunu yoluyla, suça eğilimli kişilerin kendi ortamlarındaki ihbarcıların varlığıyla, hapishanenin bu ortam üzerinde sağladığı ayrıntılı bilgiyle buna olanak tanır. Bu hapishane kurumunun yasadışılıklar üzerinden kurmayı sağladığını görüyoruz; hapishane bu etkileriyle, topluma yeniden dahil olmanın her türünü dışlayarak, suça eğilimli kişilerin bu şekilde kalmasını sağlar
Vahdettin’in politikası, ne pahasına olursa olsun İstanbul’da kalmaktı. Anadolu’ya gitme ya da Kuvay-ı Milliyeciler’le işbirliği yapma düşüncelerini reddetmişti. Halife olarak, kendisini, Peygamber’in Kutsal Emanetleri’nin bekçisi olarak görüyordu. Başkent’te bulunmadığı takdirde İngilizler’in Emanet’lere elkoyabileceklerinden ve onları kendi seçtikleri yeni bir (belki Arap) halifeye verebileceklerinden korkuyordu. Vahdettin ayrıca, Osmanlı Hanedanı’nın Topkapı Sarayı’nda duran tarihi hazinelerine de İngilizler’in elkoymasından endişe ediyordu. Bu kuşkularından hareket ederek, kendisinin Osmanlı Hanedanı’nın hazinelerine ve Halifeliğe namus bağıyla bağlı olduğuna inanıyordu. Üstelik, Kuvay-ı Milliye’nin yaptıklarını maceracılık olarak gördüğü için, onlara kızgınlık duyuyordu. Bu kızgınlığın içinde, Ankara’nın Veliaht Abdülmecit Efendi’ye, kendilerine katılması için iki kere teklifte bulunduğunu bilmesinin de payı vardı. (Abdülmecit her iki teklifi de reddetmişti.)2 V eliahtı sıkı bir gözetim altında tutan V ahdettin’in bunları bilmemesi imkânsızdı. Bu nedenle Kuvay-ı Milliyeciler’in hükümdara sadık olmadıkları kanısına varmıştı. (Vahdettin, Milliyetçi önderleri, onların gıyabında ölüme mahkûm etmiş olduğunu hesaba katmıyordu.)
M.M., Padişah’ın Sarayı’nda da Milliyetçi Hareket’e destek olan kişiler buldu. Örneğin, II. Abdülhamit’in kızı Naime Sultan (1876-?) ve V . Murat’ın kızı Fehime Sultan (1875-1929) bunlardandı. Fehime Sultan, yeraltı direnişi için özellikle değerli bir kaynaktı. Sultan Murat’ın çocuklarını sıkı bir gözetim altında tutan amcası Sultan V ahdettin’e en ufak bir sevgisi yoktu. Özellikle bu padişah kızları, fiilen yıllarca evde gözaltında tutulmuşlardı. Fehime Sultan’ın büyük amcası Abdülhamit, o ve kızkardeşi otuz yaşına gelene kadar onlara evlilik ayarlamak zahmetine dahi katlanmamıştı. Fehime Sultan tutkulu bir meşrutiyetçi ve bir yurtseverdi. 1911’de, "Kanun-u Esasi Şerefine" adını verdiği bir piyano sonatı bestelemişti. Kişisel hayatında da bağımsızdı. Bir subaya aşık olunca, Vahdettin’i, ilk evliliğini bozdurmaya zorlamıştı.
Faşist ya da komünist, eski bir ütopya: toplumsal yaşam ile özel yaşamın tek yaşam olduğu, saklısız, gizlisiz yaşam. Breton'un sevdiği üstgerçekçi düş: İnsanın herkesin gözü önünde yaşadığı camdan ev, perdesiz ev. Ah! saydamlığın güzelliği! Bu hayâlin biricik başarılı uygulaması: Tamamen polis tarafından denetlenen toplum. Bundan Varolmanın
Reklam
çin'in DİB'i(Diyanet İşleri Başkanlığı)
Burada, özellikle camilerin etrafı sıkı gözetim altında. Bölgenin güneyinde, Kaşgar'da, cuma namazlarına gelenlerin sayısı 20.000'i buluyor. İbadet sivil polislerin gözetimi altında gerçekleşiyor. İmamların atanması için otoritelerden resmî izin alınması gerekiyor ve imamların vaazları dikkatli bir şekilde kontrol ediliyor. İmamlar, Sinjang Hükümeti'nin resmi web sitesinde yayımladığı ve atanmış din görevlileri ve Komünist Parti üyelerinden oluşan bir komisyon tarafından hazırlanmış dört serilik vaaz setinde işlenen konulardan istediklerini seçerek 20-30 dakika ile sınırlı olacak şekilde vaazlarını hazırlıyorlar.
Sayfa 81 - Kaşgar YayıneviKitabı okudu
Erzurum ve Sivas kongrelerinde birinci derecede etkili olan isimler arasında yer alan Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve diğer arkadaşları, Milli Mücâdele'nin bâzı safhalarında ve sonrasında çeşitli sebeplerle anlaşmazlıklara düştüler. Birer ikişer birlik cephesinden çekildiler. Birer küsme ve gücenme ile başlayan bu zaaf, Büyük Millet Meclisi'nde de çeşitli şekillerde kendisini gösterdi. Meclisteki hâkimiyet kıskançlığı ve çekememezlik yüzünden Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa'yı ve O'nun gayret ve ideallerini hoşnutsuzlukla karşılayanlar, kendilerini farklı akımlara kaptırdılar. Bu akıma mensup olanlar, Cumhuriyetin ilanından sonra milletin ihtiyacı olan bir demokrasi havası yaratmak için, 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı teşekkül ettirdiler. Partinin başında, Kâzım Karabekir gibi, kendisinden şüphelenmeye kimsenin hakkı olmayan temiz bir Türk çocuğu vardı. Ancak bu ilk muhalefet partisi Şeyh Said isyanıyla irtibatlandırılıp irticacı ve din istismarcılığı ile suçlanarak 3 Haziran 1925'te kapatıldı. Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal'e karşı düzenlenen İzmir suikastından haberdar olduğu halde bunu bildirmediği gerekçesiyle Ankara'da tutuklanarak İzmir İstiklâl Mahkemesi'nde sorgulandı. Bir ay sonra da beraat etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin İkinci dönemi sona erince milletvekilliği sıfatı kalmadı. Erenköy'deki evinde inzivaya çekildi ve sıkı gözetim altında tutuldu. 25 Nisan 1931 seçimlerinde İstanbul'dan aday olduysa da seçilemedi.
"Sıkı şartlar ve gözetim altında yaşamasına rağmen İttihatçılarla kurduğu ilişkiler 1900'lü yılların başlarına kadar indirilebilen Yusuf İzzeddin'in Avrupa'daki İttihatçılara maddi yardımlarda bulunduğu ve bazı emarelerden II.Abdülhamid'in bu ilişkinin farkında olduğu anlaşılıyor."
Sayfa 520 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
_Büyücü, aşkınlığın(doğaüstü) ta kendisidir. _Büyü’nün etkili olabilmesi, ona inanılmasına bağlıdır. Bunun da birbirini bütünleyen üç ayrı görünümde ortaya çıktığı görülüyor: Büyücünün kendi uygulayımlarına inancı, sonra iyileştirmeye ya da cezalandırmaya çalıştığı kişinin büyücünün gücüne inanması, son olarak da, büyücü-büyülenen ilişkisinin
Reklam
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
( Geliştirilmiş Eristik Diyalektik )
_Goethe: Cahillerle tartışırken akıllı kişi, gömülür boğazına kadar cehaletin içine. İzin vermeyin hiçbir zaman götürülmenize, haklı olmayan biçimde. _İlkeleri, kanıtları ve nesnel gerçekleri inkar edenlerle tartışamayız. _Nasıl ki müsabakalara birbirinin dengi olanlar kabul ediliyorsa, tartışmalarda da böyle olmalı. _Bir bilge, cahillerle
_Medeni dünyamız, şövalyelerle, askerlerle, avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve daha bilmediğim başkalarıyla karşılaştığınız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki? Fakat göründükleri kişiler değillerdir bunlar; sadece birer maske ve kural olarak da onun arkasında daima servet avcılarıyla karşılaşırsınız. Örneğin birisi hukuk maskesini
"Franquie, trenlerin en sıkı gözetim altında tutulan ulaşım araçları olduğunu bildiğinden bunların güvenli olduğuna fazla inanmıyordu. Bense tam bu nedenden dolayı trenlerin güvenlikli olduğunu savunuyordum. Bir polisin aklına, kılık değiştirmiş birinin gözetim altındaki trene bineceği asla gelmezdi."
Sayfa 65 - Can YayınlarıKitabı okudu
Özal (I)
MGK, anayasa ve siyasi mevzuatta, vesayetçi bir değişim yaptıktan sonra demokrasiye dönüş sürecini 24 Nisan 1983 tarihinde, siyasi partilerin kurulmasına izin vererek başlattı. Demokrasiye dönüş sürecinde eski partileri kapatıp, eski siyasetçilere siyaset yasağı getiren MGK, katı yasaklarla kayıt altına alınmış güdümlü bir demokrasiyi güvenceye
Sayfa 184Kitabı okudu
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.