Bir gün küçük bir çocuk dondurmacıya gider. Bir masaya oturur. Garson kız sipariş almaya yanına gelir. Çocuk sorar: " Üç top dondurma kaç lira?" "10 tl" diye cevap verir geason kız. Küçük çocuk cebinden paralarını çıkarır, bozuklarını sayar. Tam 10 lirası vardır. "İki top alırsam kaç lira?" Sırada bekleyenler vardır. Garson kız sıkılma işaretleri gösterir. "7 tl" der kaba bir ses tonuyla. Çocuk tekrar bozukluklarını sayar. "Ben iki top alayım o zaman" der. Garson kız dondurmayı getirir, çocuğun önüne bıkkınlıkla bırakıp gider. Çocuk dondurmasını bitirir, parayı ödeyip çıkar. Garaon kız masayı silmek için geri geldiğinde gördükleri karşısında yutkunur. Boş dondurma kasesinin yanında 3 tl vardır. Çocuk geriye kalan parasıyla garson kıza bahşiş bırakmıştır.
"Nezakattir insan olma duruşu..."
Kitabı daha önce okumaya çalıştım yapamadım. On sayfa okuyup bırakmıştım. Sebebi sanırım Marquez'in üzerimdeki büyü gerçekçilik etkisi. Anadolu versiyonu diyelim Sevgili Arsız Ölüm'e. Neyse bu yıl başlayıp bitirdim nihayetinde. Eğlendim diyebilirim, tabi ilk bölümde. İkinci bölümün ilk sayfaları da beni yormadı fakat nedense aynı kişiler defalarca ön plana getirilip olay anlatıldıktan sonra tekrar arka plana çekilmesi. Bu sürekli devam edince okurun sıkılma ihtimali doğuyor. Dilini beğendim. Kitap daha kısa olsaydı ya da kuşakları anlatsaydı farklı olabilirdi. Sevgili Arsız Ölüm okumak çocukluğumuzun masallarına gitmek ve küçük efsaneleri dinlemek için ideal bir eser.
Okurken duygusal olarak etkileneceğiz aynı zamanda bilgi açısından da size çok şey katacak bir kitap .Sürükleyici bir kitap olduğu için okurken sıkılma gibi bir durumunuz olmuyor.Maya’nın aile büyüklerinin sırrı ve profesörün sırrlarını okuyup etkilenmemek mümkün değil.
56 syf.
10/10 puan verdi
Stefan Zweig, kitaplarının hayranı olmasam da beğenmeme durumum olmuyor. En azından akıcı olduğu gerçeğini kabul etmek gerek. Okurken sıkılma durumunuz olmuyor bir çırpıda bitiriveriyor kendini. Net ifadeler olduğundan anlam karmaşası yaşamıyorsunuz.
Yazar bize bu kısacık kitabında, sorguladığımız durumların dışında bir de duygusallık yaşatıyor. Aslında sanırım buna etki eden kullandığı net anlaşılır ifadeler. Konu savaş ve darmadağın hayatlar üzerine kurulu. Birinci Dünya Savaşı dönemleri ve yasak bir aşk hikayemiz var. Öncesinde hayatının en güzel gençlik yılları sefalet içinde geçmiş bir adamın çalışkanlığı ile adım adım ilerlemesi. Sonrasında ise adamın, kadın ile olan yasak aşkının arasına okyanusların, savaşın girmesini; uzun zaman sonra tekrar bir araya geldiklerinde ise zamanın ikisini de değiştirmesini konu alıyor. Geçmiş burada sürekli aralarına giriyor. Hiç birşey aynı kalmadığı gibi onlar da aynı kalmıyor.
Bu harika hikayenin en vurucu yanı yasak aşk gibi görünse de aslında savaşın yıktığı hayaller ve ulaşılmayı bekleyen hayallerdi. Eh, iki sevgilinin uzun yıllar sonra bir şekilde karşılaşması ve yaşadıkları karışık duyguların net bir şekilde yansıtılması da oldukça güzeldi. Geçmişe dönüş ne kadar beklense de arada ki dokuz yıl tutkuyu da alıp götürmüştür. Kısacık zamana sığdırılabilen güzel bir kitaptı
Yazar John Taylor GATTO’nun kendisi de bir öğretmen hatta New York’ta ‘’yılın öğretmeni’’ ödülünü almış biri. Sistemin içinden gelen, tecrübelerini paylaşan birisi.
Bu kitap dahil olmak üzere benzeri eğitim karşıtı kitaplarda kitle imha silahı olarak kastetilen şeyin eğitim değil de ‘’zorunlu eğitim’’ , ‘’tek tipleştirici okullar’’, ‘’öğrenciyi
Yazarın yaşının küçük olduğunu göz önüne alınca gerçekten başarılı bir roman yazdığını söyleyebilirim. İmla hatası, anlatım bozukluğu, küfür olmaması günümüz yazarlarıyla (!) kıyaslayınca gerçekten daha büyük bir başarı göstergesiydi. Kitabın konusu güzel fakat dili bana pek hitap etmedi. Güzel cümleleri, altını çizilecek veya alıntı yapılacak yerleri vardı fakat yoğun şiirsel anlatım kitabı okumaktan aldığım zevki azalttı. Yine de yazarın ilk kitabı olduğunu düşünürsek umut vaat eden bir yazım tarzı olduğunu görebiliriz. Şiirsel anlatım bu kadar yoğun olmasaydı ve kitabı bitirdiğimde öğrendiklerim olsaydı kesinlikle kitabı daha çok beğenirdim. (Ben bu kitaptan ne öğrendim diye sorduğumda cevaplarım olsaydı) Başkarakter olan Devrim fizik bölümü öğrencisidir, bir gün Serap’ı görür ve ona aşık olur, hikaye böyle başlar. Barış beyin kafesinde çalışan Devrim’in yakın arkadaşı Faruk onun Serap’a aşık olduğunu anlar. Esra, Gökhan Şimşek, Tuğba, Süleyman karakterlerinin de dahil olacağı roman enteresan bir şekilde ilerliyor ve son buluyor. Yoğun şiirsel anlatımları seviyorsanız kesinlikle bu kitabı da seversiniz ama bu tarz kitapları tercih etmiyorsanız sıkılma ihtimaliniz yüksek olacaktır. Yine de yazarı bir kez daha tebrik ediyorum; küfürsüz, edebi bir kitap yazılacağını çok satan ama içi boş kitaplara bir örnek olarak göstermiş.
