Mezhepçilikten bahsediyorum. Başka yerlerde cemaatçilik adı verilen olgunun yerel karşılığı olan bu terim, bütün bir kota sistemini ifade etmektedir; ülkenin önemli makamları bu sisteme göre önceden cemaat temsilcileri arasında paylaştırılır.İlk çıktığında bu fikir saçma değildi:Ne zaman bir yönetici seçilecek olsa, Hıristiyan bir adayın karşısına sürekli Müslüman bir aday çıkması, ikisinin de kendi dindaşları tarafından desteklenmesi olgusundan kaçınmak gerekiyordu. Bu nedenle makamların en baştan farklı cemaatler arasında paylaştırılmasına karar verilmişti.Cumhurbaşkanı mecburen bir Maruni Hıristiyan, Bakanlar Kurulu başkanı bir Sünni Müslüman, Meclis başkanı bir Şii Müslüman olacaktı. Hükümette Hıristiyan ve Müslüman bakanların sayısı her zaman eşit olacaktı. Ayrıca her cemaatin kendi milletvekili sayısı olacak, bu sayıya itiraz edilemeyecekti. Kamu görevlerinde de bazı dozajlara uyulmaya gayret edilmişti. Bu kurgu karmaşık, hatta içinden çıkılması zor olmakla birlikte bir sebebi vardı ve belki de sonunda istenen neticeleri verecekti.Ama kotalar sistemine özgü zehirli ve aldatıcı nitelik yeterince dikkate alınmamıştı. Aslında cemaatler arası rekabet azaltılırsa,gerilimlerin yavaş yavaş düşürüleceği ve yurttaşlarda bir dinden veya mezhepten ziyade bir ulusa ait olma duygusunun güçleneceği umuluyordu. Ama bunun tam tersi yaşandı. Yurttaşlar haklarını elde etmek için devlete yöneleceklerine, kendi cemaatlerinin yöneticilerine başvurmayı daha faydalı buluyordu. O zaman cemaatler, zümreler veya silahlı milisler tarafından yönetilen ve kendi çıkarlarını ulusal çıkarın üzerine koyan özerk derebeyliklere dönüştü.
Sayfa 54 - YKYKitabı okuyor
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD denetimiyle birlikte, CHP yönetimi gericilikle hesaplaşmaktan vazgeçti. "Küçük Amerika olacağız" hedefi CHP yönetimi zamanında açıklandı ve 1950'den sonra Demokrat Parti iktidarı tarafından izlendi. Devlet, tarikatları ve cemaatleri korudu ve geliştirdi. Batılı ideologların son zamanlarda "Popüler İslam" diye kutsadıkları akım devlet tarafından yeniden imal edildi ve desteklendi. Böylece Kemalist Devrim'in kireçlenme dönemine girildi. 27 Mayıs 1960 Devrimi, 1945'te başlayan "Küçük Amerika" sürecinde kısa süren bir kesintiye yol açtı. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'deki Amerikancı askeri darbeler, ABD'nin Yeşil Kuşak Projesi uyarınca, Türkiye'de demokrasi ve emek güçlerine karşı şeriatçılığa dayanan bir dalgakıran inşa ettiler. En sonunda bir Cemaat müridi, Özal'ın kişiliğinde Çankaya'ya tırmandı. Ve dahası, bir tarikatlar koalisyonu adım adım hükümetin büyük ortağı oldu. Fethullahçı Terör Örgütü bu süreçte devletin kilit konumlarına yerleşti.
Sayfa 87 - "Küçük Amerika" Süreci ve 27 Mayıs DevrimiKitabı okudu
Reklam
Mobbing Bank Diyor ki;
Tam Bağımsız Olmayı Neden ve Nasıl Kaybettik? İnsanlık devrimini başlatan büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşama erken veda etmesi, devrime sahip çıkacak bir toplumun eğitilmemiş olması, padişah hayranı, manda ve himaye isteyen siyaset anlayışının yaşıyor olması en belirgin sebeplerdi. Nitekim Atatürk sonrası çok partili siyasi
İslam Komiserliği, propaganda işi için, Sovyet vatanseverlerinden yararlanır. Bu vatanseverler Sovyet Hükümeti tarafından maddi bakımdan desteklenir. Onların gayretleri, Sınır boylarındaki Müslüman memleketlerinde, şeriat temeline dayanarak, Sovyet idaresini kuvvetlendirmek gayesine yönelmiştir. Halbuki bu şeriat, milli demokratik hükümetlerin
Cemaat mensupları Türk Silahlı kuvvetlerine nasıl sızdı? Bu sızmalara neden engel olunamadı? Silahlı kuvvetler bu kişileri nasıl tespit edemedi? Sorun burada düğümleniyor. Bugün eğer bunu çözücü tedbirler alamazsak, yarın Gülen cemaati yerine başka bir şey de gene aynı şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri içine girebilir ve kendi eylemleri açısından hareket edebilir. Birinci konu bu; bence çok önemli.
_Yıl 2002. _“Köstebek”, şeyhleri Amerika'ya hicret etmiş, yasa dışı dinci organize suç örgütü, iç ve dış tehdit fetullahçıların karanlık iç yüzlerini deşifre etmek amacıyla yazılmıştır. Şeyhleri DGM’de yargılanan bu örgütün, CIA., MI6 ve BND gibi yabancı istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan müritleri, devletin temelini oyup zaafa
Reklam
Eski bir Alman atasözünün dediği gibi, “banyo suyuyla birlikte çocuğu da atmak” da doğru olmaz. Burada çocuk derken en küçüklerine varıncaya dek tüm dinsel toplulukların varlığının kabul edilmesi ve her birinin yasal statüsünün, ibadet özgürlüğünün, siyasal ve kültürel haklarının kısacası -saygınlığının tanınması-fikrini kastediyorum. … Ama ne yazık ki gelecek vaat eden çocuk bir banyo suyu ile çepeçevre kuşatılmıştı ve bu suyu mümkün olan en kısa zamanda boşaltmak şarttı. Mezhepçilikten bahsediiyorum. Başka yerlerde cemaatçilik adı verilen olgunun yerel karşılığı olan bu terim, bütün bir kota sistemini ifade etmektedir; ülkenin önemli makamları bu sisteme göre önceden cemaat temsilcileri arasında paylaştırılır. … Yurttaşlar haklarını elde etmek için devlete yöneleceklerine, kendi cemaatlerinin yöneticilerine başvurmayı daha faydalı buluyordu. O zaman cemaatler, zümreler veya silahlı milisler tarafından yönetilen ve kendi çıkarlarını ulusal çıkarların üzerine koyan özerk derebeyliklere dönüştü . İşin aslı, çocuğu tutup pis suyu atacağımıza tam tersini yaptık. Çocuğu atıp geride sadece pis suyu bıraktık. Gelecek vaat eden hiçbir şey gelişmedi, çelimsiz kaldı. Endişe verici, sağlıksız olan ve kalıcı olmayacağını umduğumuz her şey ise hiç olmadığı kadar sağlam bir şekilde yerleşti.
Ebû's- Serâyâ'nin Şiî motifli isyanının bastırılmasının ardından Muhammed, 200/815 yılında Hicaz'da Abbasi yönetimine karşı bir ayaklanma başlattı. Emîrü'l-Mu`minîn ünvanını kullandı. İsyanın ilk safhasında önemli bir askeri desteği arkasına alsa da Abbasi güçlerine fazla direnemedi. Yakalandı ve girişmiş olduğu hareketten
Sayfa 108 - M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARIKitabı okudu
Haarp Teknolojisi ile Deprem Üretmek Kahramanmaraş'ta gerçekleşen depremler normal bir deprem değil. Demografik yapısının değişmesine yol açacak bir tehdide dönüştü bu deprem. Zaten mevcut bölge göç mühendisliği ile demografik yapısı yeteri kadar değişmişti. Bu deprem bölgesinde benim şahsi meselem diyerek hasta yatağında yurda kattığı
İkinci Adam YayınlarıKitabı okuyacak
Türk ordusu, parti ordusuna, AK-Silahlı Kuvvetler'e dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Öğrenci alımları için mülakat komisyonlarını 15 Temmuz öncesinde FETÖ'nün eline veren AKP 15 Temmuz sonrasında ise Milli Gençlik Vakfı ve Hayrat Vakfı merkezli bir komisyon yapılanması oluşturmuş durumda. Bu şekilde farklı cemaat ve tarikatlar arasından seçilen Harp Okulu öğrencileri daha sonra Harp Okulu'nda cuma namazını hangi tarikatın imamının kıldıracağı konusunda kavga etmişlerdir.
Reklam
mer­kezinde yoğunlaştırılmış silahlı güçlerin yer aldığı çağdaş devlet bir tahakküm aygıtı olarak işler. Bunu, tarihinin daha önceki bir noktasında özerk feodal lordları, cemaat milislerini, paralı askerleri, kor­sanları ve düello yapan aristokratları silahsızlandırmış olduğu için yapabilir. Dolayısıyla çağdaş devletin etkileri, çağdaşlık öncesi dev­letle karşılaştırıldığında potansiyel olarak daha dehşet vericidir.
Şimdi olayların akışına bakın: Türk Silahlı Kuvvetleri, parlamento ve hükümeti, Cumhuriyet’in geleceğini ağır bir tehlikeye düşürmekle suçluyor, sonra da suçlanan bu hükümetin imzasıyla, Silahlı Kuvvetlerin kilit yerlerindeki general ve albayları emekliye sevk ediyordu. İşin içyüzünü araştırırsanız, bütün bunların nedenleri çok açıktır amma, ille de “hukuk devleti” kavramına sarılmak yok mu, terslik buradan doğuyor işte. 12 Mart Muhtırası, bir “askeri darbe” başlatmıştır. Bu tarihten sonra rejimin niteliği değişmiştir artık. Hukuk devleti de ortadan kaldırılmıştır. Bunun için yapılıp edilenler hep kuvvete dayanır. Kuvvetin başladığı yerde ise, hukuk yoktur. Böyle söyleseler ya? Gariplik şurada. Muhtıranın suçladığı parlamento ve hükümet, bu muhtıraya imza atan dört generalle birlikte, bu muhtırada adları geçmeyen, adresleri verilmeyen kişilere karşı amansız bir savaş açtılar. Milli birlik ve beraberlik ruhu, muhtırada suçlayan ve suçlanan arasında doğdu. Bizler de, “devrimciler el ele milli cephede” sloganına sarıldığımız için, bütün sol, -cümbür cemaat- cezaevlerine doldurulduk.
Sayfa 62 - 53, um:ag Vakfı Yayınları, 70. Baskı
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.