lethe

lethe
@silaki
• bibliophile •
Yaşıyoruz, boğuşuyoruz, kucaklaşıyoruz, kin duyuyoruz -acınası yaratıklar- ve ansızın yer yarılıyor ayaklarımızın altında, birbirimizin üstüne düşüyoruz; dilsiz, sararmış ve umutsuzca. Hiç umut yok. Mezar sonsuz bir gece -sonsuz çürüyüşüdür kemiklerin, umutların ve düşüncelerin. Ey bir ilenç gibi, hıçkırık gibi, su baskını gibi yükselen öfke! Ah o ölen büyük kişilikler ve kapanan kocaman güzel gözler!..
Reklam
Kimi zaman, nedendir bilmem, görünmez güçlerin şaklabanları olduğumuzu daha açık algılıyorum. Tiyatro oyuncularıyız, yaşam komedisini oynuyor ve eğleniyoruz.
Hadi gel çabuk olalım, değil mi ki öleceğiz, değil mi ki iskeletler avuntusuz yatıyor toprağın üzerinde. Hadi gel, çevremizdeki her şey ölmekte. Aşağıda çiçekler can çekişiyor ve soluyorlar, üstümüzde can vermiş ne çok yıldız var! Işıltılı ve avuntusuz ne çok dram dolanıyor başımızın üstünde - sonsuz korkunun ve sonsuz suskunluğun içinde!

Reader Follow Recommendations

See All
İçimde gündüz gece baktığım bilinmeyen evrenler taşıyorum. Bu büyük ve güzel evrenlerde ruhumun üzerinde kımıldamadan oturan acıyı bir araya getiriyorum. Toprağın üzerinde yürüyorum, önümde engin ahenk denizleri görüyorum, süzülüp gözden yiten gemiler görüyorum, güneş gibi doğup gülümseyen yıldızlar görüyorum - geçmiş tanıdıkları ve geçmiş sarayları ruhumun.
Yorgun düştüm. Kanadı ayaklarım yaşam yolculuğunda. Yandı ruhumun kanatları tutkuların ocağında.
Reklam
Gel bu kez öpüşmeyelim bütün gece - ağlayalım yalnızca… Gözyaşları yığıldı ruhumun üzerine yıllardan bu yana. Boğuluyorum.
Her şey susmuş. Tepede oturuyor, karşıma bakıyor ve dalıyorum düşüncelere. Gece giriyor yüreğime. Dalıyorum düşüncelere. Denizin erinci, ağaçların suskunluğu ve de yıldızlar giriyor yüreğime. Yavaş yavaş duyuyorum ölmüş şeylerin umutsuz mutluluğunun girip yayıldığını içime.
Sanki yeryüzü camdan yapılmış ve ben bütün kemikleri görüyorum, kolları çapraz kavuşmuş yatan ve çürüyen bütün ölüleri.
Kimileyin oturup karşımda yürüyüp giden bir sürü insana bakıyorum; uzaktaymışım, çok uzaktaymışım gibi geliyor ve ben bakıyorum. Bir uğultu ki seyrek mi seyrek, seslerden bir fısıltı ki ancak bana yetişiyor. Görüyorum ki bu varlıklar gururla, başları dik, severek ve tiksinerek, kızarak ve gülerek gidip geliyor -hepsi, hem de hepsi sonsuz, sessiz ve doyumsuz bir çukura ivedilikle koşturuyor. Görüyorum ki bir bir düşüyorlar ve kahkahaları yarıda kesiliyor- denizin üzerine yağmur damlaları gibi düşüyorlar.
Nasıl da gülüncüz tutkularımızla, kinlerimizle ve sevgimizle!
Reklam
Ne diye ölümsüz olalım? Bunca bencillik niye var? Birtakım böcekler gibi doğduk, öpmek ve ölmek için. Yere saçılmış tozumuz ağacı, kayayı, şakıyan kuşu ve ağlayan dereyi besleyip öğelerini oluşturacak. Tıpkı böyle, düşüncemiz de başka kuşakların düşüncelerinin öğelerini oluşturacak. Üstünden sayısız yüzyıllar geçecek. Soğuktan insanların titreyeceği, yumaklanacağı, Ekvator enlemi çevresindeki bir kovuğun derinliklerinde yaşam ve sıcaklık arayacağı, son ananın son çocuğunu doğuracağı, insanlığın ve dünyanın hıçkırıklarının bir sövgü gibi yankılanacağı ama öteki yıldızların tümüyle gülümseyen, güzelim göklerinde hiç sarsılmadan dönmeyi sürdüreceği günler gelecek.
Ah sevmeseydim hiçbir şeyi, kin gütmeseydim hiçbir şeye ve gitseydim insanlardan uzaklara, canavarların yakınına -ötelere, ıssızlığın ortasına. İşte orada evcilleşmemiş ruhumla bir başıma yüzleşseydim gökyüzüyle. Güçlendirsem görüşümü uçsuz bucaksız ıssızlığın görüntüsüyle, kasırganın bir parçası olsam, samyelinin bir esintisi, birleşsem ıssızlığın suskun tiniyle, vaftiz etsem ruhumu ateşle, her akşam kudurup aşağılarda batıda azıtan renklerle. Ah! Sevmeseydim hiçbir şeyi ve doysaydım ruhumun çöle duyduğu o büyük geçmiş özlemine!
Ey Çok Sevilen! Ağlama; yaban ve yozdur sevgim ama sonsuzdur.
Sana bakıyordum ve yabancı tutkular tutuşuyordu içimde, türkülerimin kanatları ve isteklerimin saltık gücüyle yakalayayım seni diye, başka bir yere gidelim diye, sevgilim başka bir yere, bilmem ki ben de nereye… Oraya, sonsuz sevincin durgun ve saklı sulardan yükseldiği yere. Mutlu ve güzelce, konuşmadan uzanacağız ikimiz o yerde. Yapıştıracağım dudaklarımı Senin dudaklarının üzerine, sonsuza dek sürecek bu öpüşme, uzanacağız toprağın üzerine ve geceler üstümüzden geçecek, güller dökülecek, yapraklar düşecek, öpüşmemizse sarsılmayacak, sonsuzluk gibi, gece gibi büyük olacak.
Bir delilik ve bir ağu dökülüverdi bedenimin üzerine, yakaladım onu ve duydum yumuşaklığını memelerinin göğsümün üzerinde -ürperdi bütün bedeni ve boyun eğdi- ayrıldığımızdaysa yorgun, mutlu ve suskun, bir başıma kaldım, sonsuz bir acı yükseldi içimden -sanki artık umacak ve sevinecek hiçbir şeyim yokmuşçasına- yalnızmışçasına, yalnız, gecenin içinde…
455 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.