"... Dönüp ardıma bakınca;bazı şeyleri haketmedim desem de hakettim. Bu kirden görünmeyen dünyaya benim temizliğim fazlasıyla polyannaydı. Öğrendim. Kirleneyim demiyorum ama tozlanayım. En azından gelen yüreğimden giden sırtımdan bıçaklayamasın. Böyle böyle büyüyecek, ayak uyduracağım. Ağlama da diyemiyorum kendime. Ağlayayım ki bu sinirle 9 köyü yakmayayım."
Hissedebileceğin bütün acıyı hissettiğin zaman ne olduğunu biliyor musun? Sinir uçların sıcak ve açık olduğu, sesin bağırmaktan kısıldığı zaman? Acının öte tarafına geçmenin nasıl bir duygu olduğunu biliyor musun? Hadi öğrenelim...
Yaptığı hatalardan dolayı bir insanı kınamak ve onun insani değerlerini aşağılamak, onun hata yapmasını engellemez. Aksine, biri hatalarından dolayı ne kadar kınanırsa, iç dünyası onu o kadar yaptığı hataları tekrarlamaya iter.
Mental olarak o kadar yoruldum ki...
Dümdüz bir sakinlik istiyorum.
Yıkıcı kavgaları değil, konuşabilmeyi,
gürültülü eğlenceleri değil de sevdiklerimle
kendi halimizde oturup sohbet edebilmeyi
istiyorum.
Kimsenin kimseyi şüpheye düşürmediği
sırt sırta verilen küçük çevreli bir hayat...
"Bir kadın, birazı dışına, çoğu içine içine, içini çeke çeke, sessiz sessiz, garip garip ağlıyor. "Neyiniz var iyi misiniz?" dedim. İnsanlar öldü dedi, çok insan öldü dedi, dayanamıyorum dedi. Elini tutup ben de ağlamaya başladım."
Helena’nın güzelliği de bir tuzaktı. Erkeklerde inanılmaz bir arzu uyandırıyordu. Ancak bu arzuya yenilenler, kanlı yıkımlara da kapı açmış oluyorlardı. İlyada’da Helena kendisini “bayağı, felaket getirici ve rezil bir kadın” olarak kötüler.
kalbini taşla ezenler arasına katıldım
sonunda oldu
ne dante'nin ilahi müziği
ne de helanois'in kederden ağırlaşan bakışları vardı
ve elleri kanlı bir cerrah gibi
yaratığa dönüşen kalbimi izledim
ne konuşuyordu ne de susuyordu