"Şimdi senden yare kalan/ Ne ayını almış bir gökyüzü/ Ne de ince uzun bir ırmaktır/ Dağlara dokunarak akan// Şimdi senden yare kalan/ Bir mendil uçları yanmış/ Belki de mavi bir gül/ Dibi gözyaşlarıyla sulanmış// Şimdi senden yare kalan/ Gözyaşı silmiş bir mendil" (Yakımlar/ 33.)
Sonra bir gün bir kadın çıkageliyor dünyana,
Bir Sen
Bir o
Zamansızlığın tam ilk saniyesinde.
Harabe bir duvar içinde,
yıkık tuğlaların arasında
küflü bir sandıkta,
hayata dair son nefeslerini zar zor almaya çalışırken…
Son bu kadar yakın iken sona,
doğuruyor ikinci bir kadın seni yeniden.
Bir çırpıda temizliyor üstündeki tuğlaları,
Kırıyor
Sana romantik şiirler yazmayacağım artık.
Kör olayım yazarsam
Sana senin anladığın dilden yazacağım yani.
“matematik” ile yazacağım.
Bir “mimar” matematikten anlar ve reel olur.
...
Bulunduğum konumu uzun süre düşündüm
Sonra kendimi buldum.
Ben aşk çemberine teğet geçen bir doğruyum.
Tek tesellim hala “doğru” oluşum.
Teğet geçme
" Şimdi senden yâre kalan
Ne ayını almış bir gökyüzü
Ne de ince uzun bir ırmaktır
Dağlara dokunarak akan
Şimdi senden yâre kalan
Bir mendil uçları yanmış
Belki de mavi bir gül
Dibi gözyaşlarıyla sulanmış
Şimdi senden yâre kalan
Gözyaşı silmiş bir mendil"
( Yakımlar/ 33 )
Ölüm... İnsanın üstesinden gelemediği, zamanını seçemediği yaşamın en acılı, son büyük gerçeği. Kim olursa olsun, yaşı ne olursa olsun, içten içe sezse de kimsenin kabullenemediği, ama katlanmak zorunda kaldığı bir olgu.
"Şimdi senden yâre kalan
Ne ayını almış bir gökyüzü
Ne de ince uzun bir ırmaktır!
Dağlara dokunarak akan!!
Şimdi senden yare kalan
Bir mendil uçları yanmış
Belki de mavi bir gül!
Dibi gözyaşlarıyla sulanmış
Şimdi senden yare kalan!
Gözyaşı silmiş bir mendil"
(Yakımlar/ 33.)
Şimdi senden yâre kalan
Ne aynı ne ayını almış bir gökyüzü
Ne de ince uzun bir ırmaktır
Dağlara dokunarak akan
Şimdi senden yâre kalan
Bir mendil uçları yanmış
Belki de mavi bir gül
Dibi gözyaşları ile sulanmış
Şimdi senden yâre kalan
Gözyaşı silmiş bir mendil
“Şimdi senden yâre kalan/ Ne ayını almış bir gökyüzü/ Ne de ince uzun bir ırmaktır/ Dağlara dokunarak akan// Şimdi senden yâre kalan/ Bir mendil uçları yanmış/ Belki de mavi bir gül/ Dibi gözyaşlarıyla sulanmış// Şimdi senden yâre kalan/ Gözyaşı silmiş bir mendil”
“Şimdi senden yâre kalan/ Ne ayını almış bir gökyüzü/ Ne de ince uzun bir ırmaktır/ Dağlara dokunarak akan// Şimdi senden yâre kalan/ Bir mendil uçları yanmış/ Belki de mavi bir gül/ Dibi gözyaşlarıyla sulanmış// Şimdi senden yâre kalan/ Gözyaşı silmiş bir mendil”
Şimdi senden yâre kalan/
Ne ayını almış bir gökyüzü/
Ne de ince uzun bir ırmaktır/
Dağlara dokunarak akan//
Şimdi senden yâre kalan/
Bir mendil uçları yanmış/
Belki de mavi bir gül/
Dibi gözyaşlarıyla sulanmış//
Şimdi senden yâre kalan/
Gözyaşı silmiş bir mendil