Dün de, bugün de ilerleyip gelişmemize engel, maarifteki geriliğimiz olmuştur. Cehaletimizin bir eski, bir de yeni şekli vardır. Eskisi, fikir ve tecrübe sahalarını dolduran ilerlemelere ilgisiz kalmamızdı. Şimdiki ise, eskiden tamamiyle yabancısı olduğumuz ilimlerden pek az ve noksan bir şekilde haberdar olmamızdır.
Bugünkü cehaletimizin en belirli özelliği bir sürü yanlış bilgilerden meydana gelmiş aldatıcı bir kabukla örtülü bulunması ve bu sebeple hakikî ilme benzemesidir. Bu ise cehaletlerin en zararlı şeklidir.
Çünkü bu hal bizleri ciddî ve faydalı teşebbüslerden daima alıkoymakta, medeniyet dünyasının nazarında kıymetimizi düşürmekte ve bizim zamanın ilerlemelerini takip etmeye istidatlı olmadığımız zannını vermektedir.
Jean Rhys'ın 1934 yılında yazdığı bu kitabı kendi yaşamından bolca izler taşıyor. Rhys, Dominik'te doğup 16 yaşında İngiltere'ye taşınıyor. Kültür şokunun etkisini yazar bizzat yaşamış, ne eski toplumundan kopabilmiş ne yeni ülkesine alışabilmiş önceleri. Karanlıkta Yolculuk'ta 19 yaşındaki baş karakterimiz Anna da yazar gibi Batı Hint
Güzel bir hikaye tamamlama serüveninin daha sonuna geldik.. Sürprizlerle dolu ve başlangıçta 19 kişinin katılımıyla ( 19 u koruyamadık tabii :) sonrasında 15 kişi kalarak hikayemiz tamamlandı.) Fantastik olarak kurgulanmaya başlayan hikayemiz, yazım süreci içinde Fantastik-Bilim Kurgu ya dönüşmüş ve birbirini tamamlayan herbirisi şahane
"Okuduğum bütün romanlar sahici bir başlangıçla bitsin istedim."
Romanın bitiş cümlesiyle başlamak istedim ben de. Bitmemiş, bitememiş bir roman.. Ve 'belki de hiç bitmeyecek hayatlar' kapılarını aralıyor bu iki kapağın arasındaki 316 sayfada bize.Kitabı okurken inceleme metni oluşturmak gibi bir düşüncem yoktu; ancak karakterlere
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Almanya’ya Türk Dersleri
Önemli Bir Medya Olayı Olarak
Türk Bağımsızlık Savaşı, 1919-1923
Alman milliyetçiler için I. Dünya Savaşı ve Alman-Osmanlı ittifakı, kıyamet ölçeğinde bir felaketle sonuçlandı -gerçek anlamda bir kıyamet, çünkü zamanın yergi dergilerindeki görseller Almanya’nın üzerinde mahşerin atlıları tasvirleriyle, Almanya’yı
Ahh bee Çalıkuşu yüreğimi dağladın be...
Ben de senin gibi Çalıkuşu olup alıp başımı gitmek isterdim. Ben de muallim olmak istedim ama sanırım senin gibi mücadele edemedim. Senin o hayallerine kavuşmak için çabaladığın gibi çabalayamadım...
Hakkari'de Bir Mevsim'i okurken de benzer duygular içerisindeyim. Kitaplar tam olarak birbirine benzemese
Freud, 1919'da yayımlanan bir makalesinde vaktiyle tanıdık olanın yabancılaşması anlamına gelen bir kavram ortaya atar: unheimlich. Birbiriyle çelişen iki anlamı olan bu kelime Almanca ev anlamına gelen heim kökünden türetilmiştir. Heimlich tanıdık, bildik olandır. Doğum yeri. Koruyucu ve kollayıcı olan. Oysa unheimlich öteden beri tanıdık olanın tekrar ortaya çıktığında tekinsiz bir hal almasıyla ilintilidir. Yabancısı olduğu sonsuz şimdiki zamanın içinde kendi hayatını hiç durmadan yoktan var etmeye yazgılı insan bilinmeyeni tanıdık kılarak kendine bir yuva edinmeye, bulunduğu yeri bir yuvaya dönüştürmeye çabalar. Bir varoluş alanına dönüşen bu tanıdık mekân kontrol edilebilirliğiyle belleği taşıyabilir. Ancak unutulmaya karşı direnme arzusu mekân üzerinde güç sahibi olmayla ilişkilidir ve kontrol yitirildiği takdirde döngüsel ya da çizgisel bir biçimi olmayan bastırılmış zaman dilimleri beklenmedik varlıklarıyla insanın yuvasında tuhaf bir tekinsizlik halinin baş göstermesine neden olacaktır.